12 Kasım 2009 Perşembe

Boğaziçi Hayvanat Bahçesi (namıdiğer Darıca Kuş Cenneti)

Mayıs'ın 23'ü, Cumartesi.. Bi gün önce nöbetten çıktıydım.. Eve gitmektense -hava da güzel- dedim atayım kendimi Darıca'ya.. Bi bakiim kolaçan ediyim nası bi yermiş bu hayvanat bahçesi.. Şansıma hava da bi güneş bi güzel..

Lojmandan tam çıkarkene Selçuk Yüzbaşı'ya denk geldim.. Saolsun, Tütünçiftlik çıkışına atıverdi beni.. Gelen Gebze dolmuşlarına hoplayarak 30-35 dakika kadar sonra sanır isem, hayvanat bahçesinin kollarına attım kendimi :)

Nasıl Gidecez
& Masrafımız Nolcak

Şimdi; bu hayvanat bahçesinin bi web sitesi var.. Gitmeden baktım nasıl gidebilirim diye.. Saolsunlar; zengin arabalı insanları kaale almışlar sadece, özel arabayla nası gidebiliyoruzun cevabını koymuşlar sadece.. Hayvanat bahçesi özel olduğundan, biz öyle orta direk insanları istemeyiz mi demek istemişler bilmiyorum, kızdım da..

Neyse, sakinleşip; anlatayım biz arabaları olmayan insanlar bu hayvanat bahçesine nası gidebiliriz diye.
İzmit yönünden:
Efenim, İzmit'ten Gebze dolmuşlarına biniyosunuz. Ben Tütünçiftlik'ten 5 TL'ye bindim; heralde İzmit'ten binince biraz daha fazladır ücret.. İzmit'ten sanırsam 45-50 dakka sürüyodur.. Şoföre, "Feniş Alüminyum'un orda inicem, Osmangazi tren istasyonu'nun orda" deyin.. Dolmuştan indikten sonra da, aşağıdaki haritadaki yolu takip edin..


Osmangazi tren istasyonundan Darıca Hayvanat Bahçesi'ne yürüme rotası (1.8 km). Haritayı daha büyük görmek için tıklayın.

İstanbul'dan..
Haydarpaşa tren istasyonu'na gidiyosunuz önce.. Burdan banliyö tren var; nerdeyse her 15 dakkada bir filan.. Tren saatlerini görmek için tıklayın şuraya.. Tren'e akbille binebiliyosunuz, jeton fiyatı da 1.5 TL.. Ne kadar ucuz de mi!!.. Yolculuk da yaklaşık 1 saat sürüyo.. Osmangazi istasyonunda iniyosunuz (Fatih durağından sonra).. Sonra da yukardaki haritayı takip edin..

Yani yapacağınız şey, Osmangazi istasyonunun ordan Asıroğlu Caddesi'ni epeyce takip ettikten sonra; İlke Sk. ve Mucize Sk. yoluyla hayvanat bahçesi girişine ulaşmak.. Toplam 1.8 km kadar yürüyceksiniz; 10 dakka filan.

Hayvanat bahçesine giriş ücreti de 15 TL. Biraz pahalı gibi ama; bu tür yerlere öyle dakkabaşı gitmediğimizi göz önüne alır isek; normal bi fiyat..

Gezi süresini de söyliyim: 4 saaat filan sürdü benim gezmem.. Biraz ilgisiz iseniz daha çabuk biter tabe de; ben her kafesteki canlının ıcığını cıcığını görmeye çalıştım, uzadı haliyle :)

Şimdi de gezelim görelim

Efenim; zaten eski isminden de belli olduğu üzre; burası "Darıca Kuş Cenneti" olarak kurulmuş ilk.. O yüzden kuşlar yönünden çok zengin gerçekten.. O yönden çok başarılı buldum Boğaziçi Hayvanat Bahçesi'ni.. Bu arada, giriş ücretini ödediğiniz zaman, küçük broşürden de almayı unutmayın.. Broşürde hayvan kafeslerinin haritası var (biraz karışık, pek harita gibi durmuyo ama olsun), ve en önemlisi de hayvanların isim listesi var.. Böylece, hangi hayvanları görmüşünüz hangilerini görmemişiniz takip edersiniz listeden..

Çook fotoğraf çektim ama, ilginç olanları koyuyorum buraya sadece..

Kuşlar
Kuş zengini dediydim.. Papağanlar mesela.. Rahat 15-20 çeşit papağan vardı; irili ufaklı.. Ben; kuyruklarıyla beraber boyu bir metreyi geçenleri çok sevdim :), ahan da fotoğrafları bir kaçının:
Ve sülünler.. Yine en az 5-10 çeşit vardı değişik renklerde.. Bana en güzel poz veren aşağıdaki sarı kırmızılı sülün oldu.. Özellikle uzuuun kuyrukları muhteşem.. Çok havalı kibirli duruyolar de mi :)

Vee, tabeki de olmazsa olmaz tavus kuşları! İki çeşit tavus kuşu varmış; yeşil ve mavi.. İkisinden de bol bol vardı.. Yeşili daha makbul imiş; aşağpıda oturanı yeşil tavus kuşu; gerçekten de daha asil duruyo mavi cinse göre.. Yine fotoğrafta; şansıma kanadı açık yakaladığım mavi tavus kuşunun önden ve arkadan görünüşünü :) görüyosunuz..

Sonraa, siyah kuğu!

Ve deee telli turnalar!! Yine rahat 5-10 çeşit turna vardı; bunları pek sevdim ben.. Resmi adları: siyah taçlı turna.. 30 yıl yaşıyolarmış ve tek eşle evlenip ömür boyu onla yaşıyolarmış..

Sürüngenler
Tabeki de timsah var.. Bu aşağıdaki timsah epey küçüktü.. Bir de tropik bölge kapalı alanlarından birinde vardı daha büyükçene bi tane..

Bilin bakalım bu aşşadakiler ne :D Tavuk diyil :).. Oklu kirpi!! Koskocaman bişeydiler, 70 cm filan varlardı en azından..

Yine kapalı alanda bissürü sürüngen vardı camekanlı alanlarda.. Onlardan bi tanesi de aşağıdaki iguana..

Veee hayvan kaplumbağa! Dev gibi gördüğünüz üzre; 1 metre filan vardı boyu..

Diğer hayvanlar

Vee Lemunlar! Namı diğer Madagaskar maymunları.. Madagaskar animasyon filmlerini izlediyseniz hatırlicaksınız; tonlarca vardı orda; özellikle serinin ilk filminde.. Çok şeker duruyolardı; bakın biri ellerini yere koymuş oturuyo :), diğerinin yavrusu da sırtından nası kucaklamış anasını :)

Yan gelip yatmış ayı; yılışık yılışık bakan deve; ve lama ailesi.. Aman lama resmi çekerken dikkat edin; ben burnunun dibinden çekerken birinin resmini; "dikkat et abi tükürüyolar" dedi bi çocuk..

Veee; tabi ki Aslan Hanım ile Aslan Bey! Zumlama özelliği olmadığından iyi çekemedim ama; solda beyefendi, sağda hanımefendi gözüküyolar..

Akvaryum
Akvaryum da var bi köşede.. Ama öyle çok renkli değil.. Boyu 1 metre kadar olan bikaç balık çeşidi vardı; birini aşağıya koydum bu koca balıkların.. Küçük balıklardan da bi kaç tür vardı işte..


Kurutulmuş & Doldurulmuş Hayvanlar
Yanlış hatırlamıyor isem; girişin sağ tarafında kalan kapalı bir mekanda (içecek yiyecek bişiler alabileceğiniz yerin hemen yanında) yer alıyo bu kurutulmuş hayvanlar koleksiyonu.. Çok hoştu gerçekten o kısım da.. Aşağıya kurutulmuş kelebeklerin ve doldurulmuş çita ve tavukların olduğu görüntüleri koydum, daha neler neler var!

Haa, bir de sanırım aslanların kafesine yakın bi yerde, kırmızı kırmızı çiçekleri olan bi ağaç vardı.. Onun da görüntüsünü görüyosunuz yukardaki resimde..

5 Ekim 2009 Pazartesi

Boğazı bir Asya'dan bir Avrupa'dan temaşa eyledim...

Neden Neden bu gezi?
3 ay kadar önce Maikel'le İstanbul'u gezdiğimiz ikinci günün akşamında Facebook'ta o gün gezdiğimiz yerleri yazmıştım:
"Maikel-Gezi- Gün 2: Zeyrek, Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi), Valens Su kemeri, Şehzadebaşı Camii, Eminönü, Yeni Camii, Rüstem Paşa Camii, Mısır Çarşısı, Üsküdar, Mihrimah-Yeni Valide ve Ayazma Camileri, Kanaat Lokantası, Kız kulesi" diye..

Sefer hemen bi yorumda bulunmuştu sağolsun: "sarıyer taraflarını da tavsiye ederim, yeniköy sarıyer garipçe anadolu kavağı filan". Ben de ayrıntılı bilgi vermesini istedim; yazdığı gezi planı kafama öyle bir yattı ki, ertesi günkü planımızı hemen bu yöne çevirdim..

Ama tabekide onun önerdiği güzergahın üçte birini tamamlayabildik Maikel'la o gün.. Geriye kalan bi parçasını ben tek başıma takılarak gezdim geçen ay.. Son parçayı da, geçen gün Yeniköy'de Sefer ile buluşarak hallettik :)

Gezimiz üç parçadan oluşuyo demiştim:
  1. Sarıyer ; Garipçe Köyü ve Kalesi (haritada mavi güzergah)
  2. Anadolu Kavağı ve Yoros Kalesi (haritada kırmızı güzergah)
  3. Yeniköy (haritada yeşil güzergah)
Yani; bi hoop Avrupa yakasından boğazı ve Karadeniz'i seyredicez Garipçe'den.. Sonra bi daha hooop Asya yakasından yine boğaz ve Karadeniz'i seyredicez; bu sefer daha geriden Anadolu Kavağı'ndan.. Sonra'da Yeniköy'de çayımızı huzurla yudumlayıp "Ne gündü beaaa, düşmanlarım çatlasın" diyip evimize yol alıcaz..


Boğazda hop avrupa hop asya güzergahını daha kocaman görmek için tıklayın..

Şimdi; bu üç güzergahı tek güne sığdırma becerisini gösteremedim ben; ama plan eksikliğinden dolayı.. Hep Sefer yüzünden; püf noktalarını söylemedi ki; kötü Sefer!!.. Yoksa, burda vurguladığım noktalara dikkat edilirse 7-8 saatlik bir zaman ayrıldıktan sonra her bi parçaya gidip çook da keyifli bi gün geçirirsiniz; huzurla dolu olarak evinize dönersiniz.. Bana da dua edersiniz :)

Gezi Güzergahı I

Amaç: Boğaza, Asya'ya ve Karadenize Avrupa'dan bakmak; Eski bir kale ve şirin bir balıkçı köyü görmek..

"kahvaltıya garipçe köyüne gidebilirsiniz. sarıyerden 150 numaralı otobus kalkıo ve yaklaşık 25 dk gidiyor.Sakin tenha ve gusel bir yer. Boğazın çıkışında kalio karadenize bakıyor." dediydi Sefer..

Nasıl gidiyoz?
Evvet; yukarıya koyduğum haritadaki mavi güzergahı halledicez ilk.. Biz tembellik yapıp evden geç çıktık Maikel'la; aman siz sakın öyle yapmayın.. Niye diycekseniz: bu Garipçe köyüne seyrek otobüs var; geç kaldınız mıydı köye gidip geri dönene kadar vakit geçiyo zaten, diğerlerine zaman kalmıyo :(

İlk hedef Sarıyer.. Biz otobüsle Mecidiyeköy'e geçtik ilk önce Maikel'la.. Sonra, orda Sarıyer otobüsü bekleme konumuna aldık kendimizi.. Sonra birden hatırladım ki, Sarıyer otobüsleri artık 4. Levent'ten kalkıyordu diye.. O yüzden Metro'ya atlayıp 4 Levent durağında indik.. Yeryüzüne çıkıp durakta Sarıyer otobüsü bekledik.. Şansımıza sahilden istinye-yeniköy-tarabya üzerinden giden bir otobüs geldi; böylece Maikel'a bedavadan boğaz manzaralı bir otobüs yolculuğu yaptırmış oldum:) Minibüsler de var bu arada Sarıyer'e giden, beklemek istemeyenler için.. Ancak Sarıyer otobüsü o kadar seyrek değil; 5-10 dakka bekleyince geliyo..
(Sarıyer'e Beşiktaş ve Eminönü'nden de otobüsler var Mecidiyeköy'e ek olarak.. Ama mesela Eminönü hattı da direk Eminönü'nden değil de Kabataş'tan kalkıyo olabilir; yani tramvay aktarması yapmak durumunda olabilirsiniz. Sorarsınız birilerine)

Şimdi, Sarıyer, yani haritamızdaki turkuaz mavisi raptiyenin ta kendisi; üç güzergahımızın da başlangıç noktası.. Otobüsten son durakta iniyoruz; ve 150 numaralı otobüsü bekliyoruz Garipçe Köyü'ne gitmek için.. Sarıyer-Rumeli Feneri hattı..İETT'nin sitesindeki kalkış saatlerinden görülceği üzre, 30 veya 45 dakikada bir kalkıyo otobüs.. Şimdi; burdaki 09:45 seferine binecek şekilde evden çıkıp Sarıyer'de olun.. Hadi taş çatlasın 10:30 seferine.. Kahvaltı mahvaltı yapmadan çıkın evden, kahvaltıyı Garipçe Köyü'ndeki karadeniz lokantasında yapıcaz ona göre.. Yolculuk 20-25 dakika kadar sürüyo bu arada..

Neysecime, Otobüse bindik Maikel'la; otobüsün takip ettiği yol boğaza hakim; o yüzden çook keyif aldık masmavi boğazı ve anadolu yakasını seyrede seyrede giderken.. Vee otobüsten inince o kadar mutlu olduk ki ikimiz de! Çook şirin minicik bir balıkçı köyü vardı karşımızda, sessiz mi sessiz sakin mi sakin.. Minik koyunda da tekneler..
Tekneleriyle Garipçe köyünün mini mini minnacık koyu.. Fotoğraf: Maikel Verouden

Kahvaltı
Hemen durağın ilerisinde eski bir ev var, alt katı o evde yaşayan karadenizli ailenin işlettiği bir lokanta (Asmaaltı restoranı).. Burası otantik (karadeniz bölgesine özgü) kahvaltısı ile ünlüymüş; oturup kahvaltı yapın burda.. Biz tembelliğimizden taa öğleden sonraya kaldığımızdan, balık yedik kahvaltı yerine.. Ancak; ısmarladığınız şeylerin fiyatını sormayı ihmal etmeyin.. Sonuçta görüntü olarak öyle ahım şahım bir yer değil ama, 2 balık 2 ayran bi salata 1 porsiyon sigara böreğine 60 TL ödemek zorunda kaldık biz (tamam balıklar taze ve gerçekten çok lezzetliydi, ama bu kadar da olmaz ki kardeşim.. Öyle ahım şahım bi yer değil, pek temiz de değildi üstelik masalar... Oh be söyledim rahatladım, içimde kaldıydı :) )..
Garipçe köyünün kaleye çıkan merdivenlerden görünüşü.. Asmaaltı restoranı, hemen caminin yanındaki ahşap evin alt katı oluyo (ve evin yanındaki üstü asmayla kaplı yer)..

Ve Kale'ye gidilir...
Hadi çabuk yapın kahvaltınızı, sizi 13:33 otobüsüne yetiştiricem ona göre! :) Şimdiki hedefimiz kale. Ordan sorduk birilerine nasıl gidilir diye; sol taraftan evlerin arasından çok hoş merdivenlerle çıkılıyor kaleye.. Çıktık; ve manzaraya HAYRAN kaldık.. Belki de 2 saat geçirdik orda! Öyle büyülendik yani..
Ön tarafta kale duvarlarına yaslanmış ben ve Maikel; arkada Karadeniz'e dakikaları kalmış bir gemi; daha arkada da Asya'nın boğaz ve Karadeniz taraflarının kesişmesi.. Fotoğraf: Maikel Verouden

Titanik pozu verdim bi kale kalıntısının üstünde.. Tam arkamda Karadeniz, evet ta kendisi.. Daha arkada da asya (anadolu) kıyıları gözüküyor.. Fotoğraf: Maikel Verouden

Resimlerden de gördüğünüz üzre; karadeniz tam solunuzda duruyor tüm uçsuz bucaksızlığıyla.. Yani burası boğazın Karadeniz'a açıldığı yer..

Kalenin olduğu yerden köyün görüntüsü de ayrı bir büyüleyici.. Fazla söze hacet yok, fotoğraflar anlatıyo herşeyi zati..
Bu da kalenin olduğu yerden köyün minik koyunun görüntüsü.. Koyun boğazla buluşması, boğaz ve asya kıyıları da görünüyo resimde..

Karşıda asya tarafında da da Poyrazköy görülüyor, ve Garipçe kalesiyle aynı tarihlerde yaptırılmış başka bir kale..
Maikel'in zumlayan fotoğraf makinesiyle çektiği; karşıda asya kıyısındaki başka bir kale.. Garipçe kalesiyle karşı karşıyalar.. Büyük ihtimalle boğazın iki kenarına, boğaza giren gemilerin kontrol etmek için yapılmışlar zamanında.... Fotoğraf: Maikel Verouden

Kalenin üst tarafında bol bol fotoğraf çekip nefsimizin fotoğraf çekme güdüsünü törpüledikten sonra, Maikel kalenin içine, aşağıya giden merdivenleri farketti.. Takip edip aşağı indik.. Kalenin top mazgallarını gördük.. İçerisi çok bakımsız yalnız, yazık.. Tabi şaşmıyo insan, bizim tarihe verdiğimiz önem malum..
Kalenin alt katı mı desem iç kısmı mı desem, orası işte.. Ne kadar bakımsız, duvarda yazılar, içerisi pis... Avrupa'da olcaktı ki bu kale, tıklım tıklım turist doluydu şimdi içi..

Kalenin tarihi ile ilgili bilgi de verelim:
Bir kere internette çoğu sitede yazdığı gibi kale Cenevizlilerden filan kalmış değil, çok daha yeni.. Hikayeyi fransız ordusunda görevli macar soylusu teğmen François Baron de Tott'tan başlatalım.. Ne alaka diyceksiniz, sabredin..

22 yaşındaki genç teğmen, İstanbul'a, şehre elçi olarak gönderilen amcasının sekreteri olarak gelir.. Fransa'nın teğmene verdiği asıl görev ise türkçe öğrenmek, ve kırım hanlığı hakkında bilgi toplamaktır.. 7-8 yıl şehirde yaşadıktan sonra Kırım'da fransız büyükelçiliği gibi başka görevlerle ülkeyi terk eden Baron de Tott, 1768-1774 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşında tekrar geri döner.. Ve gerçekten önemli roller üstlenir.. Rus donanmasına karşı Çanakkale boğazını korumakla görevlendirilir mesela Osmanlı tarafından (demek ki o zamanlar fransa-osmanlı çok yakın müttefiklermiş).. Ve 1773'te; yani savaşın bitmesine doğru; Garipçe kalesi'ni ve karşı taraftaki kaleyi inşa ettirir.. Ve bu arada osmanlı donanmasının modernleşmesinde de rol oynar... Ve 1793'te Macaristan'da hayata veda eder.. İşte bööle..
(John Freely'nin Strolling through Istanbul kitabı ve vikipedi sağolsun bu bilgiler için)

Sonracıma; saatimizi sık sık kontrol edip, 13:33 otobüsüne yetişecek şekilde vınlıyoruz geriye köy durağına (tabi saatler değişmiş olabilir; ve zaten büyük ihtimal otobüs kel alaka bir zamanda gelecektir, o yüzden siz bi yarım saat önceden durakta olun).. Ve geri dönüyoruuz.. Takriben 14:00 gibi tekrar Sarıyer'deyiz..

Gezi Güzergahı II

Sıra haritamızdaki kırmızı güzergahta şimdi..

Amaç: Boğaza, Avrupaya ve Karadenize Asya'dan bakmak; Eski kale görmek..

"sonra geri gelip sariyer sahil iskelesinden anadolu kavagına tekneler gidiyor buda yaklaşık 10-15 dk gdiyor. Anadolu kavagında sahilde balıkcılar flan var. Yukarıda cenevizlilerlden kalma bi kale var hehralde.biraz yokuş cıkınous ama manzara super, anlatılmaz yaşanır:) bi tarafta bogaz dier tarafta karadeniz. sonra geri sariyere gelebilirsiniz. " dediydi Sefer..

Tekrar Sarıyer'deyiz; Sahile yürüyoruz otobüsten inip. Tabi Sefer'in öyle dediğine bakmayın, tekne mekne göremedik biz; karşıya ana iskeleden değil de sağ tarafa ilerlediğinizde Askeri Orduevi gibi bi yerin yanında kalan iskeleden şehir hatları vapurları kalkıyor.. Bunlar 150 otobüsünden daha da seyrek seferler; 1.5 saatte bir filan.. IDO'nun sayfasındaki şehir hatları tarifeleri kısmından kontrol edin sefer saatlerini. Bu sayfadan Boğaz Hatları kısmından Sarıyer-Rumeli Kavağı-Anadolu Kavağı hattının saatlerine bakınca 15:00'da bir sefer olduğunu görüyorum ben kış tarifesine göre.. Yani daha bir saatimiz var vapurun kalkmasına.. (Tabi biz Maikel'la aynı şeyi yapmak istediğimizde saat 6'yı geçiyodu; ve direk eve dönmeye karar verdik; çünkü bi sonraki Kavak seferi 19:00'da filandı, ve vakit çok geç olacaktı zaten.. O yüzden, gezinin içimde kalan bu kısmını 1 ay kadar sonra tek başıma hallettim ben de :) )

Sarıyer Yalıları
Ee napalım o zaman, daha bi saat zaman var: Sarıyer sahilindeki o inanılmaz güzel yalıların fotoğraflarını çekeliiiim!!! Yeterince yürürseniz, meşhur Sadberk Hanım Müzesi'ni bile görüceksiniz..
Sarıyer sahili boyunca yer alan onlarca eski osmanlı evlerinden iki tanesi

Meşhur Sadberk Hanım Müzesi.. Şimdi müzenin internet sayfasından baktım: Meğersem Sadberk Hanım, Vehbi Koç'un hanımı değil miymiş!! Müzeyi de Vehbi Koç vakfı işletiyomuş, arkeoloji & sanat tarihi müzesi olarak..
Sahildeki evlerden biri.. Özellikle pencere altlarındaki ahşap oymalı motifleriyle ilgimi çekti.. O motiflerin büyük halini de ekledim fotoğrafın üstüne.. İnsan yüzü motifi olması ne ilginç de mi; büyük ihtimalle gayrimüslimdi heralde ilk sahibi...

Kavak
Sefer'in dediği gibi 10 dakika kadar sürüyor Sarıyer'den Anadolu Kavağı.. Ve şanslı iseniz ne görüceksiniz bilin bakalım :).. Vapur Kavağa epey yaklaşmışken bi baktım suyun içinde görünüp kaybolan bişeyler: evvvet Yunuslar! ilk defa dünya gözüyle yunus gördüm :-p.. Fotoğraflarını çekmeye çalıştım ama beceremedim :(

Vapurdan kavak manzarası.. Önde şirin mi şirin tekneler, arkada kavaktan birkaç bina.. İlerde tepenin üstünde de Yoros Kalesi seçiliyo hafiften..

Anadolu Kavağı; Garipçe'ye göre daha büyük bir köy tabi; ama yine de şirin ve çok sevimli havası var... Sahile indikten sonra, dönüş seferinin saatini kontrol ettim; sonra doğru "İlk hedefim Yoros Kalesi ileriii" moduna aldım kendimi.. Zaten aynı hedefi benimsemiş yabancı turistler de vardı vapurdan inen.. Bu arada, daha "Yoros Kalesi" tabelalarını yeni takip etmeye başlamışkene, aşağıdaki ev ilgimi çekti.. Yan kapısında "Kamara" yazıyo; ve arka bahçesinde bu tahta kuklalardan daha bissürü var :)
Yokuş yukarı nerdan baksanız 20-25 dakika yürümek gerekti kaleye ulaşmak için.. Ama DEĞDİ! Birazcık çıktıktan sonra, kenarda solda kafeler arasından merdiven yolu var kestirme, aman onu kaçırmayın :). Ben Muhteremle Geziye'nin macerasını okuyup gittiğimden özel dikkat gösterdim bu konuda :).. Kafe demişken; açıkçası burda bissürü kafe mi var yoksa hepsi içiçe birkaç tane mi var çözemedim; ama oturup çay içmek isterseniz burdaki Yoros Cafe'de çay fiyatı 1.5 TL. Gayet makul yani..
Kalenin günümüze kalmış kulelerinin görüntüsü..
Neyin nesi bu kale??
Genelde ceneviz kalesi diye biliniyor, ama üzerinde göreceğiniz mermer kare taşlardan, bizans zamanında 1200'lü yıllarda yapıldığı anlaşılıyomuş.. Kale daha sonra 1300'lerde cenevizliler tarafından idare edilmiş, boğaz giriş-çıkışlarını kontrol amaçlı (sanıyorum Bizans İmparatorluğunun bilgisi dahilinde :) ).. Zamanında yukardaki fotoğrafta gözüken kocaman alanda bi türk mahallesi hatta mescid bilem var imiş; ama yok olup gitmişler, ilginç.. Ama kalenin bence en dikkat çekici özelliği, alanı bakımından boğazdaki en büyük kale olması: Rumeli Hisarı'nın bile yaklaşık iki katı imiş.. (Hillary Sumner-Boyd & John Freely'nin "Strolling through Istanbul"'undan aldım bilgileri..).. Çok daha ayrıntılı bilgi Muhteremle Geziye'de var..
Kalenin arkadan görünüşü.. Bu görüntüyü görmek için; yukardaki fotoğraftaki yapının solunda yer alan bi kapıdan girceksiniz..

Muhteşem mi muhteşem bir manzarası var Yoros Kalesi'nin.. Kalenin sol yanından Anadolu Kavağı'nın sevimli görüntüsünü görüyorsunuz aşağı bakınca; ileri bakınca da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Levent'in gökdelenleri..
Hemen aşağıda solda Anadolu Kavağı'nı görüyoz kuşbakışı.. Yine solda taa ilerde de Levent gökdelenlerinin görüntüsü..

Direk dümdüz karşıya bakınca; asya ve avrupa arasında bir nehir gibi kıvrılan boğaz: yeşil ile mavinin kucaklaşması..
Sağ tarafa bakınca da boğazın Karadeniz'le kucaklaşması.. Muhteşşşem dinlendirici bi manzara!!: anlatılmaz yaşanır Sefer'in dediği gibi..

Kış seferi tarifesine göre 18:00'da dönüş varmış; onu yakalayacak şekilde aşağı inip, aç iseniz sahildeki balık lokantalarından birinde tıkınabilirsiniz.. Ramazandı ben gittiğimde, o yüzden lokantaları test edemedim :), artık şansınıza kalmış..

Son bir bilgi daha vereyim; benim en son 20 küsür sene önce gittiğim Yuşa Tepesi de buraya pek yakın; sanıyorum küçük otobüsler var arada işleyen.. Hani oraya da gitmek isterseniz, otobüs saatlerini kontrol edin iett'nin sayfasından..

Gezi Güzergahı III
Amaç: Yeniköy'ü görmek ve boğaz manzarasında oturup çay ıvır zıvır içmek..
Bu da, güzergah haritamızdaki yeşil yer oluyo..

"burdan yeniköye kadar sahilde yürülyebilirsiniz yada otobus minibus herşey var. yeniköyde yeniköy spor klubunun yemek yiyebilceginiz cay flan icebilcegniz bi yeri var ucuz ve kalite fena sayılmaz bogaza sıfır. burdan istinyeye gidebilirsiniz zaten 5 dk falan orda da balıkcılar var" der Sefer..

Şimdiii; tekrar Sarıyer'e kürkçü dükkanına geldiik Kavak'tan.. Sahil boyu biraz yürüyüp yalı fotoğrafı çekmediysek şimdi de yapabiliriz bunu 10-15 dakika.. Sonracıma burdan geçip Yeniköy'e doğru giden bir minibüse atlıyoruz. İnilecek yer açısından iki alternatif var:
  1. Yeniköy'ün hemen girişindeki Irak Konsolosluğu'nun karşısında yer alan Villa Park cafe.. Kardeşim gitmiş buraya, çay may içmişler; fiyatları uygundu diyor.. (Ben gitmedim ama, sadece dışardan gördüm; denize nazır hoş bir mekan gibi duruyo; hemen yanında bi kilise var)
    Yeniköy girişteki İran Konsolosluğu
    (çakıltaşı sağolsun: Meğer Irak Konsolosluğu imiş bu. Nasıl okuduysam artık ben ordan geçerken :D )

    Konsolosluğun hemen yanından boğaz manzarası... Villa Park da bu manzaraya bakan bi çay bahçesi..

  2. Yeniköy'ün öbür ucunda yer alan Yeniköy Spor Kulübü Sosyal Tesisleri.. Biz burda buluştuk Sefer'len geçen hafta: süper bi manzarası var ikinci boğaz köprüsü manzaralı, denize sıfır bi yer..Fiyatları da uygunmuş (kaynak:Sefer; benim içtiğim çayları da o ödedi sağolsun; o yüzden tam fiyatları bilmiyorum)..
Tabi zamanınız varsa, ve ikinci seçenekte karar kıldıysanız; yine de Irak Konsolosluğu'nun orda inmenizi öneririm minibüsten.. Salına salına yürürsünüz Tesisler'e doğru 10-15 dakika, hem bi Yeniköy havası almış olursunuz.. Burda da Sarıyer'deki gibi yalılar var yol üstünde; Sait Halim Paşa Yalısı mesela koskocaman, ve diğerleri..

Başka kim bloglamış buraları??
Yazıda eksik kalan kısımları tamamlasın niyetine, ahan da Garipçe ve Anadolu Kavağı/Yoros hakkında gidip görüp yazan başka blogcular...

Garipçe

  1. Turuncu ve Mavi: ve garip-çe: Köyle, köydeki lokantalarla, rumeli feneri ile ilgili kolay okunan hoş bir gezi yazısı..
  2. Sabah Gazetesi: Bir günlük tatil Garipçe: Köyle ilgili ayrıntılı güzel bir yazı..
  3. Düşlediğim herşey: garipçe köyünde bir pazar kahvaltısı: Burda da özellikle Asmaaltı'ndaki kahvaltının detaylarını bulabilirsiniz..
Bu arada köyün kendi internet sitesini (www.garipcekoyu.biz) gitmeden önce bi kolaçan ederek de kendinizi geziye hazırlayabilirsiniz..

Anadolu Kavağı-Yoros
  1. Muhterem'le Geziye: Yoros Kalesi: Kaleyle ilgili gerçekten çook ayrıntılı bi yazı.. Hem kalenin tarihi, nasıl gidileceği ile ilgili bissürü bilgi var, hem de fotoğraf yönünden çook zengin..
  2. gezimanya: anadolu feneri'nden istanbul'a doğru: Boğazın yukarı asya ucundaki yerleri sırasıyla anlatan hoş bir yazı: Anadolu Feneri-Poyrazköy-Anadolu Kavağı-Yuşa tepesi şeklinde ilerliyor.. Yoros kalesi ve Kavak ile ilgili kısımları pek derli toplu buldum, hoş..
  3. İstanbul zamanı: Anadolu kavağı ve Yoros gezisi: Özellikle boğazın Yoros Kalesi'nden gün batarkenki fotoğrafları ve "balığın kavağa çıkması" deyiminin açıklamasıyla eğlenerek okuduğum bi yazı..

1 Ekim 2009 Perşembe

İzmir'in dağlarında çiçekler açar....

Neden İzmir?
İzmir deyince dilime takılan iki satır var: biri Balıkesir'den yadigar: Bakım Okulu önünde 35 derece güneş altında rap rap yürüyüp söylediğimiz marşlardan biriydi "İzmir'in dağlarında çiçekler açar..." (Bu arada, üzerinde çiçek açabilecek potansiyele sahip dağ göremedim yalnız İzmir'de.. Hepsi çorak çıplak tepelerdi).. Diğeri de çook sevdiğim eski bir Ali-Aysun Kocatepe şarkısı: "İzmir özledim seni gözümde tütüyorsun"..

Geçen yıl bu zamanlardaydı, askerliğin ilk günleri Balıkesir'de... Yemin töreni yürüyüşü hazırlıklarına verdiğimiz bir molada Emrah'la lafladıydık.. Balıkesir'in bende yarattığı hayal kırıklığından bahsediyorduk sanırım; şehre benzemeyen çarpık çurpuk yapılaşmasından.. "Çok şehir gezdim, İzmir gibisi yok" demişti Emrah... O zaman başladı bende İzmir merakı.. Adam gibi bir şehir görmek isteğiydi yani beni İzmir'e götüren...

3 hafta kadar önce 7-8 Eylül'de gidebildim sonunda.. Hem İzmir'i görmek; hem Kuşadası'nda tatil yapan Daniel ve Saadet'i görmek adına.. E tabi bi de Okan; oydu rehberimiz sağolsun..

Şehir Hakkında
Şehrin tarihi Türkiye'deki çoğu şehre benzer aslında.. Romalılar zamanından kalma bir kale (Kadifekale), Doğu Roma (bizans) hakimiyeti; 1076'da meşhur Çaka Bey yoluyla ilk türk hakimiyeti...Sonracıma; Çaka Bey'den sonra tekrar Bizans'ın aldığı şehirde 1300'lerde Aydınoğulları Beyliği hakimiyeti başlamış, ardından da Osmanlı..

İzmir merkez denince insanın aklına gelen semtleri çiziverdim OpenOffice Sunum'da:
İzmir'in en meşhur semtleri.. Kadifekale'ye çıktığımızda Okan gösterdi hepsinin yerlerini; o yüzden aklımda kalmış hala... Bi de Göstepe'nin solunda Balçova var, onu yazmayı unutmuşum..

Başka; şehir hakkında, gezilecek yerler hakkında bir ön bilgiye sahip olmak için İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün sayfasına göz atılabilir..

Nasıl Gidecez
Aslında, utanarak söyleyeyim ki ben uçakla gittim; yani bu sitenin "herkes için seyahat" amacına biraz aykırı olarak :). Ama benim için daha ucuza geldiğinden: THY, geçmiş yıllardaki uçuşlarımda biriken millerle Ramazan dolayısıyla ücretsiz gidiş-dönüş yurtiçi bilet alabilme hakkı verdi bana çünküm.. (Havaalanı vergilerini ben ödedim tabi; tamamen bedava değil yani. 60 TL ödedim). 50-55 dakika kadar sürdü uçak yolculuğu..

Uçakla gidecek olanlar için, İzmir Adnan Menderes Havaalanı'ndan şehire gitmek 50 dakkaya yakın sürüyor; Havaş arabaları ile 10 TL'ye, belediyenin otobüsleri ile ise 5 TL'ye gidiliyor. Efes Oteli diye geçen arabalara binin, son durakta inin..

Otogar da öğrendiğim kadarıyla çok yakın değilmiş merkeze; yarım saat kadar sürüyormuş (yalancısı olduğum kişi: Okan)..

Üç gezi güzergahımız var; şöyle ki:
  1. Efes Oteli-Pasaport-Konak-Kemeraltı-Kadifekale
  2. Konak-Asansör (Karataş)
  3. Efes Oteli-Kordon-Kıbrıs Şehitleri-Karşıyaka
Şimdii; şöyle koştura koştura nerden baksanız 9-10 saatlik bir gezi bu.. Yani şehir merkezine sabah 9-10 gibi varırsanız; akşam 8 gibi İzmir'i hallaç pamuğuna çevirmiş olucaksınız bu gezi rotalarını takip ederseniz.. Gecelemeye gerek kalmadan geri dönebilirsiniz yane.. Amma gecelemek isteyenleri de düşündük: ını nınıııın!!

Nerde Kalacaz
Yok ille de kalacaz biz buralarda diye inad edenlere de tabekide ucuz kalacak yer söylememezlik etmicem :). Efenim, ben Deniz Pansiyon'da kaldım; Alsancak tarafında 1469. sokakta.. Geceliği 20 TL gibi cüzi bir fiyat.. Üstelik Alsancak İskelesi'ne ve Kıbrıs Şehitleri'ne (İzmir'in İstiklal caddesi) çook yakın.. İnternet adresleri bilem var: www.denizpansiyon.com. Zaten tam yerini de aşağıdaki GoogleMap haritası üzerinde işaretledim: yeşil renkli Gezi Güzergahı III yakınlarında..

Tek kişilik temiz çarşaflı nevresimli minicik oda veriyolar, televizyonu ve havalandırması olan... Yalnız lavobo olayı çok kötü; ayrı banyo yok, tuvaletin bir köşesinde duş almak için yer yapmışlar; ve içerde ne sabun ne tuvalet kağıdı var.. Önleminizi alarak gidin yani..

Açıkçası, gece yarısı gittim ben pansiyona, sabah erkenden de çıktım; o yüzden dezavantajları pek etkilemedi beni; hem zaten fiyattan şüphelenip yanıma el sabunu filan almıştım zaten :)..

Gezi Güzergahı I: Efes Oteli-Pasaport-Konak-Kemeraltı-Kadifekale
Gezi yolunun toplam uzunluğu: 3.7 km.


Gezi Güzergahı I'i daha büyük görmek için tıklayın, çekinmeyin :).

Efes Otelinin hemen önündeki sahil Cumhuriyet Meydanı zaten; Atatürk heykeli olan bir meydan.. Oradan, sola doğru yürüyoruz sahil boyu.. Pasaport iskelesinin önünden geçerekten Konaklı Yer'in yanına geliyoruz.. Bu Konaklı Yer'in mimarı meşhur Eiffel imiş Wiki Amca'ya göre (hani şu Paris'teki meşhur Eiffel Kulesi'nin isim babası ve mimarı).. Yapı 1890'da inşa edilmişmiş. İçine girip en sonuna doğru yürürseniz, tam denize sıfır sessiz sakin bir yer var çay içilebilecek.. Hem de iki yaka arasında işleyen vapurları da seyredebileceğiniz bir mekan burası (Okan'ın cümlelerini arakladım). Bu arada, anca saatler sonra, Okan'ın aslında "Konaklı Yer" değil de "Konak Pier" dediğini anlayabildim :) Ama bence benim uydurduğum isim daha güsel :)
Konak'a yürürken sahilde çay masaları. Tipik İzmir. Arkada Karşıyaka tepeleri..

Konak sahili üzerindeki eski tarz çok hoş bir bina.. Ne binası olduğunu hatırlamadım şimdi..

İsterseniz oturun soluklanın bu Konaklı Yer'deki çay içilcek yerde; ama daha yeni başladık; o yüzden dışarı çıkıp sahil boyunca yürümeye devam edin bence.. İlerde Konak iskelesi, ve tabii ki de o meşhuuur saat kulesi ile Konak Meydanı çıkacak karşımıza..

Konak Meydanı
Kocamaaan çok hoş bir meydanı var Konak'ın.. Bir yanda da deniz olunca çok hoş bir manzara çıkıyo ortaya..
Soldan sağa, Konak camii, saat kulesi, ve arkadaki o sarı bina da valilik olmalı.. Ve tabi İzmir'in her yerindeki palmiye ağaçları..

Meydandaki saat, Türkiye'nin değişik yerlerindeki saat kuleleri gibi II. Abdülhamit zamanında yapılmış, 1901 yılında.. Padişahın tahta çıkışının 25. yıldönümü hatırasına yapılmış imiş. Mimarı, Raymond Charles Pere, fransız kökenli İzmir levantenlerinden imiş. Bu kuleyi, görüntüsünden de anlaşılacağı üzre kuzey afrika motifleriyle bezemiş.. (Kendisi 1929'da ölünce ailesi ve 7 çocuğu Fransa'ya göçmüş)
Konak Meydanındaki Kuzey Afrika motifleriyle bezeli Saat Kulesi. "Kule eskiymiş ama saati yeni" dedi Daniel gülerek. Gerçekten de keşke saat kısmı da eski haliyle, roma rakamlarıyla kalsaymış..

Bu saat kulesinin varlığından tabi ki haberdardım ama, aynı meydanda mini mini minnacık şirin mi şirin bir cami olduğundan hiç haberim yoktu doğrusu: Konak (Yalı) Camii.. Bu şehre de hanım eli değmiş Osmanlı zamanında: çünkü bu camiyi bir paşanın kızı Ayşe Hatun yaptırmış 1754'te..
Minik Konak Camii'nin kubbesindeki kalemişi süsleme. Caminin dış penceresindeki çini süslemeleri de görmeye değer..

Kemeraltı
Sonra meşhur Kemeraltı çarşısına doğru yollanıyoruz.. Burası da ilginç bir yer: bizim İstanbul'daki Eminönü-Tahtakale ile İstiklal'in karışımı bir yer: yani hem modern alışveriş mekanları var, hem de "Gel abi geeel" diye çığırtkanlı satıcılar da.. Muhit olarak da, eski Osmanlı dönemi İzmir'inin merkezi burası aynı zamanda; çünkü eski tarihi camiler hep burada..

Daniel'in "burası dünyanın en dar polis istasyonu olmalı" dediği daracık amirliğin önünden geçince karşımızda Kemeraltı Camii var..
Dünyanın en dar polis amirliği.. Binaların arasına sıkışıp kalmış zavallıcık.. Cumhuriyet öncesinden beri burada olmasıyla da ilginç; üzerindeki Osmanlıca kitabede de "Polis Karakolu" diyor.

Kemeraltı Camii her ne kadar 1671 yılında yapılmışsa da, içine girince her tarafı barok kokan bir süslemeler zinciriyle karşılaşıyo insan.. Zaten Caminin girişindeki şiirde caminin 1301 yılında (Miladi 1884) Salepçizade tarafından tamir ettirildiği yazıyor (Salepçioğlu Camii'ni yaptıran kişi mi yoksa aynı sülaleden başka biri mi bilemiyorum).. Kubbedeki geometrik şekiller, tavanlardaki ve pencere üstlerindeki abartılı yaldızlı çiçek motifli süslemeler, mihrabın kenarındaki sütün başlarını kaplayan aynı yaldızlı süslemeler; ve mihraptaki mermerden yapılma yeşil perde motifi.. Tüm bunlar, caminin böyle bir restorasyondan geçtiğinin ve bu sırada da dönemin popüler mimari kültürü barok süslemelerle bezendiğinin bir kanıtı..
Kemeraltı Camii'nin barok tarzı iç süslemelerinden örnekler..

Camiden çıkınca, bir sonraki istikamet Kızlarağası Hanı; gerçekten çok nezih bir mekan. Bana Bursa'daki Koza Han'ı ve oradaki kapalıçarşıyı hatırlattı; çok güzel düzenlenmiş.. Han 1745'lerde I. Mahmut'un kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yapılmışmış.
İlk önce bizim kapalıçarşı tarzı tarihi bir mekana giriyoruz, kapalı sokakların her iki yanında da dükkanlar.. Çok sakin bir yer yalnız; veya da satıcılar çok kibar; çünkü kapalıçarşı'daki o insana birşey satmak için laf atan gençlerden burda eser yok..
Yürüyüp yürüyüp hanın ortasındaki üstü açık mekana geliyoruz; çok hoş, oturup çay içilebilecek birşeyler yenebilecek bir ortam.. Oradan hanın başka bir çıkışına götürdü bizi Okan; "buranın türk kahvesini içmezseniz kessinlikle olmaz" diye Saadet'e ısrar üstüne ısrar ederek.. Gittik oturduk; adamların internet adresi bilem varmış www.fincandapisenkahve.com diye :)

Hemen kalkıyoruz, yeterince oyalandık zaten :) Buradan sonra; eğer cami gezme merakınız yok ise kestirmeden Kadifekale'ye giden otobüslerin kalkacağı otobüs durağına gidebilirsiniz: haritadaki mavi renkli güzergahın son noktası..

Kemeraltı Camileri
Kemeraltı Camii'ni gezdiydik zaten.. Bu bölgede 4 cami daha var. Sırasıyla gezicez onları, haritada belirttiğim üzre:
  • Şadırvan Camii: Rotaya dahil ettim ama ben gidemedim açıkçası.. Efendim, benim bu camileri gezişim şööle oldu: "Of aman ayaklarıma kara sular indi" modunda olan İzmir rehberim Okan beyefendi hazretleri, "ben şuracıkta otururum hiçbir yerlere gidemem Hıh" diye tavır koyup Konak Meydanı'na çökünce, iş başa düştü ve Kemeraltı esnafına sora sora dolaştım camileri koşa koşa; bi yandan da havaalanına gidecek servisi kaçırmamak için.. Ee o koşuşturmada Şadırvan Camii'ni sormayı unutmuşum esnafa :). Hep senin yüzünden Okancım :) (Yav şaka yapıyom tabe komiklik olsun diye; çocukcaaz gezmeye alışkın değil miydi neydi, ayakları kötü olunca, ve ben her halukarda camileri görmek isteyince, böyle bi çözüm bulduk)

  • Kestanepazarı Camii: 1663 yapımı imiş; ama geçen yüzyılın başında esaslı bir bakımdan geçtiği, iç mimarisinin barok tarzı yapısından belli, özellikle minberindeki mermer perde motifinden..Kestanepazarı Camii'nden görüntüler.. Özellikle ikinci kata çıkan spiral ahşap merdiven çok hoş. Bir de minberinin kenarındaki mermer perdecik motifi.

    Kestanepazarı Camii en çok mihrabı ile ünlü.. Aşağıdaki resimde mihraba bakınca anlıyo insan neden olduğunu: taç süslemeleri çok hoş (Mihrabın hemen üstündeki arapça yazının üstündeki mermer motifler). Sanıyorum bu motifler, ve sütunların baş kısmındaki motifler caminin orijinal yapıldığı zamandan kalma..
    Kestanepazarı Camiinin meşhur orijinal mihrabı, ve 1800'lerin sonunda eklenen barok tarzı minberi. Bizans tarzı mermer sütun başları da ilgi çekici..


  • Başdurak Camii: Yine iç mimari motifleri ve süslemeleri açsından Kemeraltı Camii'ne benziyor.. 1660'larda yapılmış aslen ama, Kemeraltı gibi bu da sanırım 1800'lerin sonunda tamirden geçmiş; o yaldızlı barok tipi süslemeler bu yüzden hakim içinde bence (diyor ünlü bilirkişi Tunahan :-D )..Başdurak (Hacı Hüseyin) Camiinin dıştan görünümü.. Dışarda klasik Kemeraltı çarşısı kalabalığı..

    Başdurak Camii'nin barok tarzı gözalıcı minber süslemeleri.. Altın yaldızlar ve mermer yeşil perde motifi, Kemeraltı Camii'nde olduğu gibi caminin de 1800'lerin sonunda bir tamirden geçtiğinin göstergesi..

  • Salepçioğlu Camii: Tam anlamıyla bir barok camisiydi Salepçioğlu, hayran kaldım! 1906'da yapılmış. Barok izleri hem iç hem dış mimarisine hakim bu yüzden.. Özellikle kubbe süslemelerindeki ayyıldız motifleri; son osmanlının son döneminde hissedilen milliyetçiliğin izlerini yansıtıyor.. Ancak ne yazık ki içinde resim çekemedim; sanırım cami imamı olan bir şahıs, fotoğraf çekmem için müftülükten izin kağıdı getirmemi söyledi :(.. Ama içimde kalmasın diye wowTurkey.com'dan bir iç kubbe resmi aldım, aşağıya koyuyorum.. Fotoğraf Yaşar ÜRÜK'e ait..1) Salepçioğlu Camii'nin sıradışı koyuyeşil dış rengi ve dış mimarisi 2) Cami minaresinin giriş kapısının üstünde yer alan alçı motif. Motifteki ay yıldız bile caminin son dönem Osmanlı eseri olduğunun kanıtı.. 3) Aynı ayyıldızlardan caminin kubbesinde de var.. Çok ilginç; daha önce kubbesinde ayyıldız olan bir cami hiç görmemiştim...
Bir de Hisar Camii var; sanırım İzmir'in en eski ve en büyük camisi.. Ancak o restorasyonda idi, 2010'a kadar kapalı imiş o yüzden.. Tabi bu arada, GoogleMap üzerindeki mavi Gezi Güzergahı rotasını Havra Sokak'tan da geçirdim, ben gidemesem de koşturmacadan dolayı.. Çünkü bu sokak, eski evlerinden filan dolayı İzmir'in gezilmesi gereken yerleri arasında öneriliyor.. Havra Sokak'ın ilerisinde Agora Açıkhava Müzesi var, haritada işaretli; oraya da gidemedim :(. Burası Roma döneminde politik toplantıların ve seçimlerin yapıldığı yer imiş..

Kadifekale
Mavi Güzergahın son noktası otobüs durakları zaten.. 15-20 dakikalık bir yolculukla Kadifekale'ye çıkılıyor buradan.. Şoföre ya da otobüstekilere sorarsınız, yardımcı olurlar size ineceğiniz yer konusunda.. Kadifekale'ye çıkmak çok iyi oldu aslında.. Otobüsle çıkarken, İzmir'in gecekondu yüzünü de görmüş oldum.. Yani İzmir o sahil boyu görülen modern görüntüden ibaret değilmiş.. Hatta Okan'a da takıldım: "Yoksa İzmir'in bu yüzünü görmiim diye mi nazlanıyodun beni buraya çıkarmamak için" diye :).. "Kadifekale'ye çıkmasak da olur; hem oraya çıkan yollar pek tekin değil" modunda idi çünkü.. Sonuç: iyi ki çıkmışım: Kadifekale'siz İzmir eksik kalırdı kesinlikle..
Kadifekale'nin girişi

Efendim çıktık; İzmir'i temaşa ettik. İzmir'in her bi tarafı ayaklarımızın altında kaldıydı zaten.. Okan taa Buca'daki kampüslerinden, karşıdaki Mavişehir tarafına kadar her bi yeri gösterdi bana tepeden.. Ayrıca şehirin yeşil fakiri olduğunu da görüyosunuz tepeden: Fuar alanı gerçekten yeşil, onun dışında ise ya beton yığını, ya da özellikle Karşıyaka tarafı, çıplak boz tepeler.. (Ahan da eleştirdim şehri Okancım bak :) ).
Kadifekale'den İzmir Körfezi ve çevresindeki semtler

Kalenin kendine gelirsek; şimdiye kadar gezdiğim şehirlerin hepsinin kalesi gibi bu da Roma zamanından kalma.. İçinde bir sarnıç da var.. Genel olarak iyi korunmuş; bir köşesinde de oturulacak çay bahçesi var.. Ancak kaleye gelen turistler taksilerle çıkıp iniyorlar hemen; onların bu çay bahçelerinde oturup zaman geçirmesini sağlayacak atraksiyonlar yapılmalı acilen bence.. Yani buranın bir Haliç Piyer Loti popülerliği kazanmaması için hiç bir sebep yok.. Kalenin arka tarafında, hemen dibinde keçiler besleyen bir gecekondu ailesi gördük bu arada.. Dönüşte, şansımıza Türk Yıldızları'nın provalarını izledik. Bir gün sonra 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu etkinlikleri olduğundan, onlara hazırlanıyormuş.. Okan beni epey aşağıladı gerçi, "9 ay havacı subay olarak görev yaptın da Türk Yıldızları ne bilmiyo musun seni bönbön" edasıyla :), o yüzden burda yazayım ki bilmeyenler öğrensin: Türk Yıldızları, Hava Kuvvetleri'nin uçaklı gösteri grubunun ismiymiş.. Keşke zumlu bir fotoğraf makinem olsaymış; muhteşem gösteriden çok net fotoğraflar yok elimde ne yazık ki..
Türk Yıldızları'nın İzmir Körfezi üzerindeki gösterilerinden bir görüntü

Bir de hemen otobüs durağının karşısındaki Hava Şehitliği'ni ziyaret edip oradaki askerlerle lafladık.. Sonra da geri döndük otobüsle..

Gezi Güzergahı II: Konak-Asansör (Karataş)
Otobüsle geriye son durağa döndük.. Oradan, nazlı Okan'ı zoraki ikna ettim Karataş'a gitmeye; İzmir'in en büyük sinagogunu görmek için.. (İyyk, Okan öldürcek beni herhalde bu takılmalarıma dayanamayıp).. Bu güzergah 1.5 km sürüyor. Giderken İzmir Kız Lisesi'nin de önünden geçtik.. O liseye ait bir yer miydi bilmiyorum ama yol kenarında şelalemsi bir düzenleme yapmışlardı, çok güzel olmuş..


Gezi Güzergahı II'yi daha büyük görmek için tıklayın.


Gittik; Büyük Sinagog (Beth Israel Sinagogu) kapalıydı, zillerini o kadar çaldık açmadılar: o yüzden demirleri arasından şu fotoğrafı çekebildim anca.. Aslında şimdi düşünüyorum da; karşı kaldırıma geçip adam gibi bi fotoğraf çekebilirdim; böyle uğraşmaktansa.. Sinagogla ilgili de kısa bir bilgi vereyim: 1907 tarihinde yapılmış ve iki yıl önce 100. yılını kutlamış..
Karataş'taki İzmir'in en büyük sinagogu: Beth Israel

Sonra Sinagog'un arkasından dolaşırsanız haritada gösterdiğim üzre; o meşhur Asansörle karşı karşıya geliyosunuz.. Ben çıkmadım yukarı; manzara açısından zaten çok daha güzelini Kadifekale'de gördüğümden.. Bir de o dış görüntüsünü görmek bana yeterli geldi: çok ilginç bir yapı gerçekten.. Bu asansör de sinagogla aynı yılda, 1907'de yapılmış İzmir'li Nesim Levi tarafından.. Önceden o yukarıya 155 basamaklı merdivenle çıkmak zorunda kalıyomuş millet; asansör büyük kolaylık sağlamış o yüzden..
İzmir Evleri
Asansör'ü caddeye bağlayan sokak da meşhur Dario Moreno sokağı. İzmir'li bir sanatçı (şarkıcı, gitarist) imiş Dario Moreno. 1921'de Aydın'da doğmuş, İzmir'de büyümüş yaşamış, ve 1968'de vefat etmiş.. Wiki amca'da daha ayrıntılı bilgi var.. Daha yakından tanımak isteyenler için aşağıda Dario Moreno'nun Ya Mustafa klibi var..


Dario Moreno'nun mısır kaynaklı Ya Mustafa şarkısı..

Yaşadığı ev de bu sokakta, tipik bir eski İzmir evi.. Tipik İzmir evi nasıl olur derseniz; ikinci katında ahşap cumbası olan beton bina derim..
Asansör'e giden sokakta Mario Doreno'nun yaşadığı ev

Duvarı üzerinde Moreno'nun hayatına dair bilgiler olan bir plaka var..En ilginci de, kendisinin İzmir'e olan aşkını belirten söz:

Yalnız; İzmir'de uyumak istemesine rağmen, öldüğü zaman annesi cenazeyi alıp İsrail'e götürmüş, orda defnetmiş..

Biz eski İzmir evlerine tekrar geri dönelim.. Eski İzmir evlerinin mimarisi de nev-i şahsına münhasır; yani kendine özgü.. Daha önce bu tarz, yani beton ama ahşap cumbalı, ev görmemiştim diğer gezdiğim şehirlerde.. Şehrin orasında burasında birden karşınıza çıkıveriyorlar tüm şirinlikleriyle.. Aşağıdaki ev fotoğraflarının kimi Alancak Tren Garı'nın karşısından, kimi Karataş semtinden, kimi Karşıyaka'dan.. Kıbrıs Şehitleri'nde bile vardı bu evlerden..

Ahşap cumbalı tipik İzmir Evleri

Gezi Güzergahı III: Efes Oteli-Kordon-Kıbrıs Şehitleri-Karşıyaka

Bu son güzergahta da İzmir'in daha bir popüler yüzünü görücez.. Kordonboyu faytonları görüp, İzmir'in İstiklal Caddesi olan Kıbrıs Şehitleri'nde şööle bir gezindikten sonra ver elini Karşıyaka: Alsancak İskelesi'nden..
"Kordonboyu faytonlar, aklımdan hiç çıkmadınız ki" derdi şarkılarında Ali-Aysun Kocatepe.. Yıllar sonra dünya gözüyle görebildim o faytonları :)

Kordon'la ilgili başka bir güzellik de; gece vaktinde bile tıklım tıklım olması.. Denize sıfır oturaklarda oturup çekirdek çıtlatanlar, balık tutanlar..
Geceleyin Kordonboyu..


Gezi Güzergahı III'ü daha büyükçene görmek için tıklayın

Karşıyaka vapurları her yarım saatte bir işliyor; ve Okan'ın tekrarladığı gibi üçgen yapıyorlar: Alsancak-Karşıyaka-Konak.. Gittim Karşıyaka'ya; Anıt'ın oraya kadar yürüdük ilk önce Okan'la.. Sonra da, "gel Karşıyaka'nın İstiklal'inde yürüyelim" dedi Okan.. Onu da yaptık.. Bu arada Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın mezarı da arka taraflarda bir yerde imiş; tam bilmediğimizden gitmedik oralara; geri döndük.. Karşıyaka ile ilgili çok ilginç detaylar da aktardı Okan: Kendilerini İzmir'den saymayıp "bizim plaka numaramız Otuzbeş buçuk" derlermiş; karşı yakadaki Göztepe ile aralarında çok büyük bir futbol rekabeti varmış..
Karşıyaka sahilinde palmiye ağaçları, ve ilerde anıt..

Sonuç
İzmir'i nasıl bulduğuma cevaptır: Zaten denizinin olması başlı başına bir artı puan.. Ve şehir merkezinin (Kıbrıs Şehitleri, Kordon, Kemeraltı), denize çok yakın yapılanmasını da çok hoş ve beceriklice buldum.. Merkezi yerlerde dolanırkene iki adım öteye gidiverdin mi denizle kucaklaşıveriyosun.. Yani şehir ve deniz bütünleşmesi açısından çok başarılı gerçekten.. Buna ek olarak sahil düzenlemesi gerçekten güzel..

Yalınız, yeşil konusunda pek fakirce buldum.. Kadifekale'den bakınca belli oluyo zaten: fuar alanı dışında sadece beton yığını görüyosunuz.. Sıcak iklimin egemen olduğu böyle bi şehirde neden ağaçlandırmaya daha fazla önem verilmemiş diye merak da ettim açıkçası..

Kadifekale demişken; o bölgedeki gecekondu yapılanması gerçekten şehrin havasını bozuyor.. Halbuki oralara bi el atılsa; sahilden Kadifekale'ye şööle turistik bir yürüyüş yolu yapılsa hoş düzenlemeli; sonracıma Kale içi daha çekici bir hale getirilse uzun zaman harcamak adına..

Yani sonuçta, "süpper bi şehir" diyebileceğim bir şehir değil.. Konya ve Kayseri ile karşılaştırınca o şehirleri geçemedi mesela..
Ama tabi ki, körfez, palmiye ağaçlı sahil düzenlemeleri ve Kadifekale manzarası ile; görmeye değer şehirlerden biri..


Yapmadan Dönme
  • Kadifekale'ye çıkmadan
  • Kızlarağası Han'a gitmeden
  • Asansör'ü ve o civardaki eski İzmir evleri mimarisini görmeden
  • Kordonboyu faytonları görmeden
  • Konak Meydanı'nı görmeden
Minik Detaylar
  1. İzmir'in en eski kilisesini göremedim (St. Polycarp Kilisesi). Ön harita hazırlamamıştım çünkü Okan'a güvenerek :) .. Okan da Necatibey Bulvarı'nın nerde olduğunu bilmiyormuş.. Ben de akıl edip Cep GoogleMap'imden bakamadım..
  2. Yürüyen merdivenli üstgeçitleri ilk kez bu yılın başlarında İzmit'te yeni yapılan üstgeçitlerde gördüydüm.. Ama İzmit tek değilmiş meğer..
  3. Deniz Pansiyon'dan çıkıp Alsancak Gari önünden sahile yürürken, kenarda bi polis karakolu gördüm.. Üzerinde Fransızca olduğunu sandığım yazılar vardı.. Acaba neden diye merak etmedim değil..
  4. İlk gün hava gayet güneşli idi, hatta yandım piştim diyebilirim.. Ama ikinci gün bi kapalı hava, bi rüzgar.. Okan "Eee, boşuna demiyoruz, İzmir'in ne havasına ne kızına güven olur diye" dedi..
Başka kimler bloglamış İzmir'i?
  1. Lacivert: İzmir Anıları: Blog yazarı, annesi ve teyzesinin üç günlük İzmir anıları dolu dolu anlatılmış burda..
  2. Hafif.org: Kemeraltı Hakkında: Kemeraltı semtinin tarihi ve bugünü ile ilgili, hoş fotoğraflarla süslü bir yazı..
  3. Nereden gelip nereye gidersin ey yolcu: Abi siz turist misiniz? (Kadifekale 2009): Kadifekale ile ilgili çok hoş ve çok detaylı bir yazı.. Fotoğraflar da ayrı bir güzel..
  4. İzmir'e yeni gelenler için 100 maddede İzmir: İzmir'le ilgili bilgi sahibi olmak için bi göz atmakta yarar var.. Ben mesela burdan öğrendim İzmir'de bi Flaman kilisesi olduğunu.. Bilsem giderdim, vahlandım bayağı; eee nede olsa 1/30 oranında Hollandalı'yım :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...