30 Mart 2013 Cumartesi

Tılsımlı Osmanlı Türk Şehri Prizren'e sevdalanmak


Orası nere la?
Prizren, Kosova'nın en büyük ikinci şehri. 180 bin nüfuslu şehrin yaklaşık 20 bin'i Türk. Türk demişken, gurbetçi filan değil, Evlad-ı Fatihan Türk'ü.  Aksanları da bizim doğu karadeniz ağzını andırıyor. 1455-1912 arası Osmanlı olan Prizren, gidin görün, hala Osmanlı kalmayı becermiş aradan 100 yıl geçse de..
Ağustos ayında Prizren'in Kale tarafı. Tepede kale görünüyor.

Bu arada nüfustan bahis açılmışken, Prizren'in geri kalanının hemen hepsi Arnavut. Arnavutların çoğu müslüman, ama Sinan Paşa Camii'nin üst tarafında kaleye doğru yer alan kısımda yaşayanlar katolik Arnavutlar. Burda sırplar da yaşıyolarmış, ama 1999 savaşında şehri terk etmişler, ama katolik arnavutlar kalmış.

Peki Neden Neden Prizren?
"9 günde 13 Balkan şehri koştura koştura nasıl gezilir" konulu :) geçen Ağustostaki Balkan turumuzda (Bakınız: Balkanlar'da Seyahat), nerdeyse tesadüfen şehirde bir gece geçirmek durumunda kalınca esas tanıdım şehri. Bugüne değin Kuzey Avrupa'da gördüğüm onca şehirler Parisler marisler de dahil; beni kendine çeken sadece üç şehir oldu: biri Prizren (diğerleri: Üsküp ve Saraybosna).
Prizren'in Kale'den güneş batarkene görünüşü. Yine Ağustos'taki geziden. Solda Ortodoks Katedrali Sveti Yorgos (Saint George, veya türkçesi ile Hazreti George Kilisesi). Ortada şehrin şehrin simgesi diyebileceğimiz Sinan Paşa Camii, hemen sağda da taş köprü.

Kaleye çıkıştaki şehir tabelasından. Gördüğünüz gibi, şehrin üç ayrı resmi dilinde (arnavutça, sırpça, türkçe) ve ek olarak ingilizce hazırlanmış. Ve gördüğünüz gibi ortodoks katedralinin türkçe adı "Hazreti George" Kilisesi :)

Eh, öyle 3-5 saatle olmaz, Prizren'i tekrar geniş geniş görmeli diyerekten 22-24 Mart arasında, gidiş-dönüş KDV dahil 192 TL biletle (Pegasus biz seni pek çok severiiz) iki gece kaldık. Kaldık derken, "bu şehrin güzelliklerini başkaları da görmeli" kampanyama kurban olarak seçtiğim Ümit vardı yanımda :)
Yine Kale'den zumlu çekilmiş bir "Sinan Paşa Camii ve Şadırvan Meydanı" Fotoğrafı

Başlıkta tılsımlı şehir dedim, çünkü hem Osmanlı kokuyor, hem insanı kendine bağlayıveriyor, hem de her nekadar Osmanlı Türkü nüfus %15 civarı olsa da, inanmicaksınız hemen herkes türkçe konuşuyor, Arnavutlardan Boşnaklara, Goranilere. Türkçe pek makbul bir dil bu şehirde. Yav düşünsenize, bambaşka bi ülkedesiniz, herkesle kendi dilinizde anlaşıyosunuz yine, inanılmaz mutluluk verici bişey. 
Şehrin Maraş tarafına giderken  eski Prizren evleriyle dolu Vatrat Shqiptare sokağında gözüme çarpan, doğal Türkçesini sevdiğim bir tabela.


Nasıl gidicez?
Pegasus'tan birkaç ay öncesinde bilet rezerve ederek gayet ucuz ucuz gitmek mümkün. Özellikle turistik sezon olmayan eylül-mayıs ayları arasında. 

Uçak haliyle başkent Priştine'ye iniyor, ama inanın Priştine'de şehir merkezinde görülecek neredeyse hiçbirşey yok. Şehir beton yığını, çok itici, çok kimliksiz. O yüzden hiç Priştine'ye uğramadan, havaalanından direk Prizren'e taksi tuttuk Ümit ile. Taksi 40 avro, ve 1 saat sürüyor. Kosova'nın para birimi avro bu arada. Aslında uçakta direk Prizren'e gidecek 2 kişi daha bulsaydık, kişi başı 10 avroya bile getirebilirdik. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla :).

Ha bu arada komik birşey oldu. Geçen Ağustos, pazarlık yapana kadar canımı çıkaran Üsküp havaalanı taksicilerini hatırlayıp, taksicilerin "ne kadara götürürsünüz" sorumuza verdiği "45 avroya" cevabına, "40 olmaz mı" diye gayet mütevazı bi pazarlık önerisi getirdik. Adamlar en minik bi hık mık etmeden "tamam hadi gidelim" demezler mi! Keşke 35 avro deseymişiz diye hayıflandık Ümit'le. (Kızım yine sana söyledim :) )

Başka alternatif, Priştine havaalanından Priştine otobüs terminaline taksi tutmak (15-25 avro), -bir rivayete göre otobüs de varmış havaalanından Priştine terminaline, 2 avro filan, ama teyit edemedim bu bilgiyi- ve sonra Priştine terminalinden 4 avroya Priştine-Prizren otobüslerine binmek. Bu otobüsler epeycene sık. Yarım saatte bir filan. Ancak İstanbul minibüslerine taş çıkartacak bir performansla gördükleri her insanoğluna cilve yapıp duruyolar :) 2 saatte anca varıyolar Prizren'e. E Prizren terminalinden de merkeze 12-15 dakika yürüyceksiniz. Yani havaalanından toplasanız en az 3 saat demek oluyor bu Prizren merkeze. Biz zaman kaybetmeyelim diye Ümit'le direk taksi tutup, Prizren'in göbeğinde Şadırvan'da indik sadece bir saate.
Prizren terminalinden hareket eden otobüs saatleri. Bir uyarı: 5:40 ve 6:00 Priştine otobüsleri Pazar günleri çalışmıyor.

Ha, şu da çook çok önemli bir bilgi aslında. Otobüs Terminali'nin önünden geçen De Rada caddesinin hemen başlangıcında (Güney tarafında, dereye yakın tarafında yani), Aliya İzetbegoviç meydanının olduğu yerde, üstünde pegasus logosu da olan bi yazıhane var (William Walker caddesinin başladığı köşe ayrımına yakın). Tam buradan, sabahları 9:00'da Priştine havaalanına pegasus servisi kalkıyormuş, sadece 7 avroya. Prizren'den direk havaalanına gitmenin ucuz yolu, demedi demeyin.

Prizren otobüs terminalinden bi karlı dağ manzarası. Etraf karlı dağlarla doluydu aynen bu şekilde! Solda "Atmaca" isimli şirkete de dikkatinizi çekeyim. Evet arnavutça'da "xh" "c" olarak okunuyor.

Nerde kalıcaz oralarda?
Cevap veriyorum: Oltaş, Oltaş, Oltaş :)
Oltaş Pansiyon

Ağustos ayında da aynı yerde kalmıştık, bu sefer de aynı yerde kaldık: Oltaş Pansiyon. Ağustos'ta pazarlıkla 3 kişilik odaya 35 avro ödediydik, şimdi de 2 kişilik odaya pazarlıksız 25 verdik. Yani gaayet ucuz, kişi başı sadece 12.5 avrocuk. Ve şehrin göbeği Şadırvan'a da yürüyerek taş çatlayıp patlasa 4 dakka mesafede. Sahibi arnavut, ama her Prizrenli gibi gayet güzel türkçe konuşuyor: Nevruz amca. Otel de gayet temiz. Kalabalık da değil. Bu sefer mesela 2 kişiydik ama 4 kişilik odada kaldık geniş geniş. Sıcak suyu var, doyurucu kahvaltısı var, e bundan iyisi Malatya'da kayısı :). Lüks otel peşinde olmayanlar için gayet ideal.
Oltaş Pansiyon'un 7 nolu odasındaki karlara bürülü Prizren fotoğrafı.. Solda tepede hayal meyal kale seçiliyor; sağda Sinan Paşa Camii. Önde tarihi taşköprü. Bayılıyorum bu fotoğrafa. O yüzden çok sevindim bu sefer de aynı odada kalınca.

A Oltaş'ı nerden bulduğumuzu da söylemeliyim: Geçen Ağustos'ta şehre gelince, otobüs terminalinden şehre doğru yürürken Yunus Emre Kültür Merkezi'ni gördük, oraya sorduk, onlar tavsiye ettiler çok çok sağolsunlar. 

Önceden rezervasyon yapmadık iki kalışımızda da, yer oluyo yani. Hem böylece pazarlık payı da olmuş oluyo yüzyüze gidip konuşunca.

E, gittik, kaldık da ne yiycez ne içicez şimdi?
Meraklanmayın, gezistan olarak bu konuda da sizleri unutmadık :). Prizren'in güzel yanı, yemek içmek çook ucuz. Çorbalar 2 TL filan, tatlılar desen aynı. Bu arada Ümit bi kaç kasaba sordu, kemiksiz etin kilosunu: Sadecenik 6 Avro, yani 14 TL filan. Türkiye'de 30 civarı imiş. Dolayısıyla kebap köfte vs. de ucuz yani.

Neyse uzatmayak; internette hep Besimi'den söz ediliyor ama, enn süper yer Sofra Restoran. Prizren'in hemen her yerinde olduğu gibi garsonları, çalışanları türkçe biliyor zaten, sahipleri de Prizren Türkü: Muammer ve Şener abiler. Ağustos'ta gittiğimizde Oltaş Pansiyon'un sahibi Nevruz amca tarif etmişti. Gittik, pişman da olmadık. Bu sefer de Ümitle Prizren'de Sofra'dan başka yerde ağzımıza bi lokma yemek koymadık desek yalan sayılmaz :). Facebook sayfaları da var; şurdan erişilebilir. Biz afiyetle yemenin derdine düşüp yemeklerin fotoğrafını çekemedik, ama facebook sayfalarında zaten bissürü fotoğraf var.
Sofra'nın fiyatları

Ümit dedi ki ısmarladığımız koca kaşarlı köfteyi yerken, "eti pişirmek maharet ister, çok pişirip kurutmamalı, çatalla bastırınca suyu çıkmalı, ama öte yandan da içi pişecek kadar da pişmeli, bunlar çok iyi tutturmuşlar".

Başka, Trileçe diye bi tatlıları var (arnavutça yazarsak: trileqe), yeme de yanında yat :) Bir tatlı bu kadar hafif ve bu kadar güzel olabilir. Tıkabasa yemek yeseniz bile, üstüne bi trileçe rahatlıkla yiyebiliyorsunuz, ultra-hafif. Sütlü, bisküvili birşey, üstü karamel kaplı. Ama anlatılmaz yaşanır :). Ağustos'ta ilk Sofra'ya gidişimizde garson "süpper bi tatlım var, malzemesi İstanbul'dan geliyor, muhakkak tatmalısınız" deyip ilk tatmamıza vesile olmuştu. Bu sefer gidişimizde de Ümitle trileçe yiyip durduk. Yalnız ilginç, malzemesi Türkiye'den geliyor dediler ama heryerde satılıyor; Kosova'nın milli tatlısıymış dedi Suzi Çelebi camii'nin Uludağ üniversitesinde okumuş imamı, laflarken.
Sofra'da Meşhur Trileçe. Ne kadar hafif bir tatlı olduğu fotoğrafta çok belli olmayabilir üstündeki karamelden dolayı, ama yok böyle birşey diyorum başka birşey demiyorum!


Velhasıl Sofra'dan şaşmayın, kaşarlı köftenizi yiyin, trileçe'nizi de yiyin, afiyetle mutlu mutlu yaşayın Prizren'de. Yeri de çok kolay: Gazi Mehmet Paşa Hamamı'nın olduğu caddede, hamamı 40-50 metre geçiyorsunuz orda. Aşağıda güzergah haritasında işaretledim zaten.

"E, yedik doyduk, üstüne bir çay içelim" diyenlere gelsin şimdi de: Çayı tabi Sofra'da da içebilirsiniz, ama esas hemen Sinan Paşa Camii'nin yanındaki caddede yer alan Türk kahvesinde içmelisiniz, yoksa darılırım :).  Yine aşağıda google map üzerinde işaretledim yerini.

Sadece türklerin takıldığı bir kahve sanırım, herkes türkçe konuşuyodu çünkü. Sahibi Sadri abi, yanındaki temiz yüzlü genç Tasip de çay getirip götürüyo. Çaylar yanında miniş bir limon dilimi ile servis yapılıyor, içtikçe içesi geliyo insanın. Bir yandan da kulağınıza çalınan Prizren türkçesi.. Ve tabi ki televizyon açık ve türk kanalları, ya maç ya Şaban filmi vs vs.
Limonlu çayım,  ve arkada Sadri abi ile Tasip. Ha önde sağda da Ümit var kocaman, atlamayayım :)

Çay fiyatlaması çok çok ilginç. Ümit çözdüğünü iddia etti: 1 kez isterseniz tanesi 0.5 avro, ikinci kez isterseniz tanesi 0.3 avro ... yani içtikçe fiyatı ucuzlayan çay :) "Sürümden kazanıyolar herhal" dedi Ümit.
Sadri abinin kahvesinin dıştan görünümü.

Başka ilginç bir ayrıntı. Ümit'lerin mahallesinde taa 1930'larda balkanlardan göçen göçmenler yaşıyomuş bir zamanlar, Gemerek'te. Baktım ümit kahvede konuşulan herşeyi anlıyo, Prizren aksanına karşı hiçbir zorluğu yok. Ne iş deyince, "ben bu aksanın konuşulduğu ortamda büyüdüm zaten memlekette" dedi. Çok ilginç, memleketindeki aksan, yurtdışında karşısına çıkıverdi. Daha ilginci de, memlekette "göçmen kahvesi" dedikleri bir kahvede, dua eden bir küçük kız çocuğu fotoğrafı varmış. Bizim bu türk kahvesinin duvarında da aynı fotoğraf olmasın mı! Meraklanıp Sadri abiye sordum, "30-35 sene önce Türkiye'den geldiydi o" dedi artık soluklaşmış fotoğrafa bakarak.
Sadri abinin kahvesinin duvarından. Bahsettiğim fotoğraf, soldaki çerçeveli fotoğraf.

Biraz da Arnavut Alfabesi öğrenelim
Prizren şehrinin üç resmi dili var: Arnavutça, Türkçe, Sırpça. Yani tüm cadde vs isimleri, tabelalar, üç dilde de mevcut. Ama kolaylık olması bakımından Arnavutça ile ilgili şu miniş bilgiler çok önemli, dükkanların vitrinlerin yazılarını vs okurkene:

xh: "c" diye okunuyo,
sh: "ş" diye okunoyo.
Ahan da örneğimiz; "xhoshkun" nasıl okunur? Evet, Coşkun diyenler kazandı :) Coşkun kasabın tabelalarını görünce beni hatırlarsınız artık :). "xhamia" da "camiya" diye okunuyor, bildiğimiz cami yani.
Coşkun Kasap'ın tabelası. Maraş'a giderken.

Başka; 
q: "ç" diye okunuyo.
y: "u" diye okunuyo.
j: "y" diye okunuyo.
Örneğimiz gelsin: "paqa". İpucu da vereyim, bunu bi restoran menüsünde okudunuz.. Evvet "paça" yani.
Örnek 2: "Qaj": Evet "Çay" bildiğimiz.
Pekii "Qyfte" nasıl okunuyor? "Köfte" diyenlere kocaman bi sıfır puan: kuralımıza göre "Çufte" :) Evet Arnavutçası bu. Kelimeyi, bizim Karadeniz ağzına yakın konuşan Prizren türklerinden aldıklarından bu şekilde olmuş, idare etçeniz artık :)

Bir de "sheshi"nin arnavutça'da meydan demek olduğunu söyleyip geçelim. Örneği unutmayak: "Sheshi Shadervan": Şadırvan Meydanı

Ha son bi bilgi, arnavutça'da "tore" hane demek anladığımız kadarıyla. "Qajtore", çayhane, "mishtore", kasaphane, "burektore" börekçi.. Her bi tarafta dükkanların üstünde tore'li birşeyler yazıyodu, merak edersiniz ne diye bu, öyle meraklı meraklı dolanmayın diye söylüyorum şimdiden :)

Gezi Güzergahı
Şehrin gezmeye değer her yeri zaten yürüme mesafesinde. O açıdan da gayet gezgin-dostu bi şehir benim caanım Prizrencim :)

Görülcek şeyleri şöyle gruplayayım:
1) Tarihi camiler: Sinan Paşa Camii, Bayraklı (Gazi Mehmet Paşa) Camii, Saraçhane Camii, Suzi Çelebi Camii
2) Tekkeler: Halveti Tekkesi, Melami Tekkesi, Kadiri Tekkesi
3) Kiliseler: Aziz Yorgos Katedrali, Cuma Camii, Aile Ortodoks Kilisesi, Yardımcı Bayan Katolik Kilisesi, Kale çıkışındaki kilise
4) Eski Prizren Evleri: Shqiptare caddesinin Maraş tarafı, Cuma Cami etrafı
5) Kale
6) Maraş

Bu yazıyı genel bilgilere ayırdım. İkinci yazıda, görülmeye değer yerleri, google-map gezi güzergahlarını da verip, o güzergahları takip ederek aktarıcam. Yani bu yazı buzdağının görünen yüzüydü, esas yeni yazıda güzel güzel fotoğraflar falan filan :) Bekleyin yeni yazı az sooonra.

Aşağıya gezi güzergahları haritasını koyuyorum. Bi sonraki yazıda ayrıntılı olarak bu güzergahları takip edip gezmeyi anlatıcam.

Haritayı daha büyük görmek için tıklayın

Yapmadan Dönme

Bi uyarıda bulunayım ilk önce: "yapmadan dönme"de bahsettiklerimin tam iyi anlaşılması için, gezi güzergahlarının ayrıntılarını içeren bi sonraki yazımı okumak önemli. Yoksa havada kalabilir.
  • Sinan Paşa Camii'nin içini de görüp önündeki çeşmeden ve Şadırvan Meydanı'nda şadırvandan su içmeden
  • Halveti Tekkesi'nin insanı 200-300 yıl öncesinin Osmanlı hayatına götüren avlusunda dolanmadan
  • Sofra Restoran'da kaşarlı büyük köfte ve süper hafif süper güzel tatlı trileçe yemeden 
  • Maraş başlangıcındaki Vatrat Shqiptare'deki eski evleri görüp ileriye doğru nehir boyu bi gezinti yapmadan
  • Kale'ye çıkıp nehir, üstündeki köprüler ve Sinan Paşa Camii'nin oluşturduğu görüntüye doya doya bakıp kalmadan
  • Hemen Sinan Paşa'nın yanıbaşındaki türk kahvesinde çay içmeden (çok önemli bu :) )
  • Sinan Paşa Camii müezzini, ikinci imamı Ali'nin Kur'an okuyuşunu duymadan (bu yaşıma kadar canlı olarak böyle okuyuş dinlemedim!)
  • Şehrin en eski osmanlı yapısı Namazgah'ı görmeden
gelmeyin sakın ama sakın.

Başka kimler bloglamış Prizren'i
Deli Yazılar Kosova-Prizren bir Türk Şehri:  Mehmet sağolsun, güzeel güzel yazmış Prizren'i kendini okutturan bir tarzda. Muhakkak okuyun, pişman olmazsınız.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...