30 Eylül 2012 Pazar

Balkanlar'da Seyahat: Nereden Nereye, Kaç saate, Kaç liraya ...

21-30 Ağustos 2012 tarihleri arasında Hakan ve İsmail ile 6 ülkeyi kapsayan Balkan turumuzun seyahat kısımlarını acilen yazıya dökmek istedim. Gezi öncesi en çok merak ettiğim kısım seyahat süreleri ve maliyetleri idi çünkü. Bu konuda Binrota’da epey çok bilgi var, epey bi işe yaradı seyahat öncesi plan yapmada, ama derli toplu tek bir yerde değil maliyet ve seyahat süresi bilgileri, ya da güncel değil.

Yani bu yazının amacı, gezip görülen yerleri anlatmak değil. Maksat, seyahat sürelerini ve nasıl seyahat ettiğimizi anlatarak benim durumumda olan müstakbel Balkan seyyahlarına plan yapmada yardımcı olabilmek :).

İstanbul-Üsküp gidiş dönüş bileti alarak Üsküp’ten başlayıp Üsküp’te sona eren bir rotaydı bizimkisi. 9 günde 6 ülke, 13 şehir. Gezdiğimiz rotayı harita olarak da ekliyim:
9 günlük tatil boyunca takip ettiğimiz rota. Yeşil raptiyeli Üsküp'ten başlayıp Kırmızı raptiyeli Üsküp'te bitirdik.

1- İstanbul- Üsküp

Üsküp havaalanı küçük bişey zaten. Üsküp havaalanından şehir merkezine taksiler 20 avro’ya 15-20 dakikaya gidiyor. Bize taksici 25 avro dedi ama direndik ve 20 avro’ya kabul ettirdik.

Aynı zamanda otobüs de gidiyor ama çok seyrek, taksilerin kalktığı yerin az gerisinde otobüs durağı var. Fiyatı muhakkak daha ucuzdur ama ne kadar bilemiyorum (İstanbul dönüşünde fark ettik çünkü otobüsün de olduğunu).
Üsküp havaalanı- şehir merkezi arasında işleyen otobüslerin kalkış saatleri

Üsküp otobüs terminali ve tren garı hemen dipdibe. Makedon dinarı almak için terminaldeki döviz bürolarını kullanabilirsiniz. Türk lirasını inanılmaz ucuza bozuyorlar, yanınızda avro olsun. İlle türk lirası bozdurmak isterseniz Vardar nehrinin öbür tarafındaki müslüman mahallesindeki bürolarda bozdurun, orda kur daha uygun. Bu arada Terminal'den şehir meydanına ve osmanlı eserlerinin olduğu kısma yürüyerek gidilebiliyor (15 dk filan).

2- Üsküp - Belgrad

Gezi masraflarını aza indirgemek, ve süre kısıtından dolayı gece yolculuk yaparak zaman kazanmak için bu yolculuğu geceleyin yaptık. BinRota forumda, tren yolculuğunun daha uzun sürdüğünü ve nisbeten daha ucuz olduğunu okumuştum. Bizim de istediğimiz buydu zaten, Belgrad’a öyle gecenin köründe varmayalım yani. Üsküp-Belgrad bileti 23 avro.

Akşam 20:00’da kalkan tren sabah 06:30’da Belgrad’a vardı. onbuçuk saat yani. Aslında biraz daha kısa sürebilirdi belki, çünkü yolda bi ara trenden otobüse aktardılar bizi 1 saat sonra tekrar trene aktardılar. O arada raylarda bi çalışma vardı sanırım.

Trende. Bu koltukları çekip yatırabiliyorsunuz. Böylece, eğer karşılıklı iki koltuk kapabilirseniz bi yatağınız olmuş oluyor. Aceleniz yoksa, otobüs yolculuğundan çok daha keyifli. Camdan yihhuu diye bağırabiliyosunuz mesela :)

Boş kompartman kapmak için tren garına bi 15-20 dakika önceden gidilmeli. Gerçi biz nerdeyse son anda bindik yine de boş kompartman bulabildik. Tren son istasyonuna yaklaştıkça içi kalabalıklaşıyor. Bu durumda kompartmana yeni yolcular gelip kaptığınız koltuklardan tekini isteyebiliyor. Ama yolculuğun çoğunu çok rahat geçirebiliyorsunuz.

Özellikle yazın böyle sabah erkenden gidilecek şehirde olmak çok iyi oluyor. Öğle sıcakları bastırmadan şehrin neredeyse hepsini gezebiliyorsunuz. Akşam kalkan en geç trene bindik, daha geç kalkan tren yok yani Üsküp’ten.

Belgrad tren istasyonundaki döviz bürosundan sırp dinarı alınabilir.

3-Belgrad-Novi Sad- Zagreb

Belgrad tren istasyonundan tarihi Kalemeydan’ın ana girişine taksi ile gittik: 700 Sırp Dinarı (SD) -14 TL'ye denk geliyor-, 5-6 dakika kadar sürüyor. Akşam da yemek yediğimiz Skalarska’dan yine taksi tutarak tren garına geldik, 500 SD’ye (10 TL), Zagreb’e gitmek için. Kur, 1 Avro 115 SD, 1 TL 51 SD. Bu arada Belgrad'da troleybüs, tramvay filan var ama biz yürümeyi seven insanlar olarak görülmesi gereken her yere yürüyerek gittik bu taksiler haricinde.

Yine 1000rota’dan okuduğum kadarıyla Belgrad-Novi Sad arası hem tren hem otobüs olduğunu biliyordum. Ucuzdur diye treni tercih ettik. Ancak tren saatleri çok sık değil. Saat 11:00 trenine bilet aldık. Aldığımız bilet gidiş dönüş bileti idi ama dönüş saati açık. Bilet fiyatı gidiş dönüş 780 SD (15 TL). Süre yaklaşık 1 saat 40 dakika. Novi Sad tren istasyonundan şehir merkezine yürümesi de 15 dk. kadar alıyor. Dönüşte de 15:00 trenine bindik. Saatleri istasyonda teyit etmeniz en sağlıklısı. Çizelgelerde gördüğümüz saatlerle bir şekilde uyuşmuyordu çünkü gerçek saatler.

Osmanlı tarihinde yeri olan Petrovaradin kalesi Novi Sad’da Tuna nehrinin hemen öbür kıyısında. Şehir merkezini gezdikten sonra Novi Sad merkezde bir taksici ile anlaştık, 500 SD’ye bizi Petrovaradin’e götürdü, dönüşte kısa bi şehir turu attırdı, ve sonra da tren istasyonuna bıraktı.

Zagreb’e yine akşam en geç vakitteki trene bilet aldık: 21:30. Fiyat Üsküp-Belgrad treni ile aynı: 23 avro. Tren sabah 05:00 gibi vardı Zagreb’e. Yedibuçuk saat sürdü yani.

4-  Zagreb- Varajdin- Saraybosna

Tren garı ile Zagreb merkez yürüyerek 15 dakika kadar. Otobüs terminalinde döviz bürosu var. Zagreb otobüs ve tren garları birbirine çok yakın: 5-7 dakika kadar yürüyerek. Bu arada balkanlarda çok işe yarayacak bir kelime: “Otobus Kolodvor” veya sadece “Kolodvor” da olabilir. İngilizce bilmeyen birilerine bile otobüs terminalinin yerini sorabiliyorsunuz böylece.

Sabah erken varmanın avantajı: öğlene kadar Zagreb merkezdeki her yeri gördük. Birkaç yere sorduk “başka nereyi görebiliriz yakınlarda” diye. Herkesin ağız birliği ettiği yer Varaždin (z’nin üstünde şapka var, Varajdin diye okunuyor). Hırvatistan’ın geçen yüzyıldaki başkenti gibi biryermiş.

Otobüs terminalinden Zagreb-Varajdin gidiş dönüş biletini 128 Kuna’ya aldık (39 TL'ye denk geliyor). 1 avro 7.5 Kuna, 1 TL 3.3 Kuna. Gidişte nerdeyse minibüs gibi her bir yerde durdu otobüs, 1 saat 45 dakika kadar sürdü. Dönüşümüz geceydi, 1 saat 15 dakikada geldik. Saat 16:00 otobüsü ile gidip 20:30 otobüsü ile Zagreb’e döndük. 100rota gibi sitelerde Varajdin'den pek bahsedilmemiş ama hem giderkenki yeşillik dolu manzaralar, hem de inanılmaz planlı ve tarih kokan yapısı ile muhakkak görülmeli. Belgrad'dan nasıl bir koşu Novi Sad yapılıyorsa Zagreb'den de bir koşu Varajdin yapılmalı.

Geceyi Palmers Lodge Hostel’de geçirdik. Otobüs ve Tren terminallerine çok yakın, ve hostelbookers’da memnuniyet oranı çok iyi. Fiyat 16 avro. Kalacak yer olarak terminale yakın bir yer olmasını çok tavsiye ederim. Ertesi gün rahat rahat  terminale gidebildik bu sayede yürüyerek.

Saraybosna’ya en erken otobüsle gittik. Sabah 06:30 otobüsü ile. Varış saatimiz 15:30. Yani dokuz saat kadar sürüyor. Bilet fiyatı 198 Kuna (60 TL).

5- Saraybosna -Dubrovnik

Saraybosna'da postanelerde (post office) hem avro hem türk parası bozdurabilirsiniz. Otobüs terminalinin hemen yakınında var bi post office.

Saraybosna’da, yine terminale yakın (10 dakika) Ami Hostel’de kaldık. Binanın dışı ve sokak çok ıssız ve ürkütücü duruyor, hostel de bir ev havasında aslında. Ama tavsiye ederim, iyiydi. Merkeze (Başçarşı, Ferhadiye Caddesi) yürüyerek 15 dk. mesafede, geceliği 10 avro.

Saraybosna’da civar yerleri görmek için (Travnik, Mostar, Blagaj) 24 saatliğine araba kiraladık, 1 depo benzin harcadık. Araba kiralama: 80 Bosna Markı (BM) -92 TL'ye denk geliyor-, 1 depo benzin 83 BM (103 TL) tuttu. 1 avro 1.95 BM, 1 TL 0.85 BM.

Süre olarak da Saraybosna-Travnik arası 1.5 saat, Saraybosna-Mostar arası ise 2 saat kadar. Mostar-Blagaj (Tarihi 500 yıllık bektaşi tekkesinin olduğu yer) ise 15 dakika kadar. Travnik ve Mostar zıt yöndeler.

Dubrovnik’e sabah en erken saate otobüs bileti aldık: saat 07:15’te. Fiyatı: 43 BM (22 avro, 50 TL). Varış saatimiz 15:00'ti. Yani 8 saate yakın sürdü. Tabi eğer seyahat sınır geçişi içeriyorsa gümrükte harcanan zamana göre bu süreler uzayıp kısalabiliyor, net bir şey söylemek mümkün değil. Burda söylediğim sınır geçişi içeren tüm süreler için geçerli bu.

6- Dubrovnik-Kotor

Dubrovnik otobüs terminalinden kale içi (eski şehir) taksi ile 75 Kuna (23 TL) ve 6-7 dakika sürüyor. Ama otobüs varmış 12 Kuna’ya (3.6 TL), sonradan öğrendik. Zamanınız varsa 20-25 dakikaya yürüyebilirsiniz de sanırım.

Akşam Kotor’a bilet aldık: 143 Kuna (43 TL). Pazar günleri en geç 19:00’da, diğer günler 20:30’da otobüs varmış Kotor’a. Yeri gelmişken hatırlatayım, biletlerinizi alınca üzerindeki tüm bilgileri muhakkak kontrol edin. Biz güya akşam 20:30’a bilet aldık diye düşünürken bi baktık ortalıkta otobüs yok. Günlerden pazardı ve bize bir sonraki günün biletini satmış meğersem görevli.
Dubrovnik'ten kalkan otobüslerin saatleri

Terminal önü, odasını kiralamak isteyen insanlarla dolu. Dubrovnik çok pahalı bir yer ve fiyatlar yüksek. Biz üç arkadaş, ilk önce Kotor  biletini sabah biletine değiştirip (sabah ilk otobüs 10:00’da) geceyi –hava Akdeniz havası sıcak- sokakta geçirmeye karar verdik :). Bir kişiyi nöbetçi bırakarak dönüşümlü olarak otobüs terminalinin kenarındaki çimlerde uyuduk. Ama siz öyle yapmayın, çimlerde otomatik sulama sistemi varmış meğer, gecenin dörtbuçuğunda üstümüze fışkıran sularla uyandık :). Şehir merkezine doğru 10 dakika kadar yürürseniz deniz kenarında içinde banklar olan bir park var. Gece uyumak adına orası daha mantıklı, ve su fıskiyesiz :). Aslında çimlerde otururken odacılar gelip bize fiyat önerdiler, geceliği 12 avro’ya kadar düştüler ama kabul etmedik, maksat macera olsun :). Yani demek istediğim, eğer Dubrovnik’te ucuza kalmak isterseniz sokakta kalmaya alternatif olarak :) biraz akşam saatlerine kadar bekleyip bu odacılarla pazarlık yaparak uygun bir fiyata bulabilirsiniz oda. Ama odacıların çok güvenli olmayabileceğini de aklınızda tutun hostellere nazaran. İrlandalı bir genç gece yarısı uyuduğumuz yerin yanından hışımla geçti tam ben gece nöbetini devralmışken. Muhabbet ettik, meğer yakınlarda bir odacının yerinde kalıyormuş, kapısını kilitlemeden uyumuş ve odacının tacizine uğrayacakken uyanmış kaçmış o yerden.

Dubrovnik-Kotor arası, bilet aldığımız veznedekilerin 2 saat sürüyor iddialarının aksine  3 saatten fazla sürdü. 10:00'da kalkan otobüsümüzün Kotor’a varış saati 13:15.

7- Kotor - Podgorica

Karadağ'da para birimi avro. Döviz bürosu aramanıza gerek yok yani eğer avronuz varsa.

Eski tarihi şehir merkezi otobüs terminaline 10 dakika kadar mesafede. Ve kale içinde çok uygun fiyata hosteller var (mesela 12 avroya Old Kotor Hostel). Aslında plan Ulcinj’e gidip oradan akşam Prizren’e geçmekti eğer bir önceki akşamdan Kotor’a gelebilmiş olsaydık. Kotor-Ulcinj otobüsü günde bir kez ve saat 12:25’te. Biz de başkent Podgorica üzerinden Prizren’e geçmeye karar verdik. Kotor’dan neredeyse her yarım saatte Podgorica’ya otobüs var. Otobüs giderken Budva terminaline de uğruyor (45 dakika mesafede).


Kotor'dan kalkan otobüslerin saatleri

Saat 17:30’daki Podgorica otobüsüne bindik. Fiyat: 7 avro. Yol ikibuçuk saat sürdü, 20:00’da Podgorica otobüs terminalindeydik.

8-Podgorica - Prizren

Podgorica’dan Kosova’nın Prizren, Peç, Priştina şehirlerine direk otobüs var, ama günde bir kez veya iki kez. Sık değil yani. Ve otobüsler Ulcinj’den geliyorlar. Akşam 21:30’da Priştina otobüsü vardı, ama otobüste yer yokmuş, mecburen geceyi Podgorica’da geçirdik.  Otobüs terminaline çok yakın Evropa Otel var (yürüyerek 5 dakika). Orada pazarlıkla 3 kişi toplam 50 avro’ya kaldık.

Sabah 07:45 Prizren otobüsüne bilet almıştık. Fiyat: 15.5 avro. Yolculuk 16:30’da bitti. Yani neredeyse 9 saat. Ha, otobüslerin Ulcinj’den geldiğini söylemiştim. Gelen otobüste ayakta en az 10-15 kişi vardı. 2-3 saat sonra birileri inene kadar biz de ayaktaydık. Karadağ’da normalmiş otobüslerde ayakta seyahat etmek.

9- Prizren - Üsküp

Prizren otobüs terminali de yine merkeze yakın, 15 dakika yürüme mesafesinde. Merkeze doğru yürüyüp katolik kilisesini sorun. Kilise yakınında dipdibe 3-4 otel var uygun bütçeli. Bize tavsiye edilen Andi idi ama sonra Bujtine’de 3 kişi toplam 25 avro’ya oda ayarladık pazarlıkla (ilk söylediği fiyat 35 avro idi sahibinin).

Sabah Üsküp’e en erken araba 05:30’da. Bilet fiyatı 9 avro. Yaklaşık 3 saat sürüyor. Günde iki araba varmış zaten, diğeri de 09:00’da.



Prizren terminalinden otobüs kalkış saatleri

10- Üsküp - Ohri - Üsküp - İstanbul


Üsküp’ten Ohrid’e (türkçe: Ohri ) gidiş dönüş bileti 750 MD (Makedon Dinarı). Yani 28 TL. Saat 10:00 arabasına bilet aldık. Yol yaklaşık üçbuçuk saat sürüyor. Ohrid otobüs terminalinden şehir merkezi yürüyerek 15 dakika. Dönüşte de 17:45 arabasına bindik. Ayrıca 19:00’da da bir araba var. Başka bir firma da 20:30’da gidiyormuş sanırım Üsküp’e en son.

Gezi sonunda, Üsküp merkezden havaalanına taksi ile gittik. Daha hiç pazarlık yapmadan 15 avro dedi bize fiyatı taksici, ve sabit fiyat dedi.

Bu arada Üsküp’te Shanti Hostel’de kaldık. Otobüs terminaline (ve tren garına) yürüyerek 5 dakika mesafede. Vardar nehri kıyısına da yakın. Şehir meydanına da yürüyerek 10 dakika mesafede. Geceliği de 10 avro. Kalınabilir, güzel bir yer.

9 Eylül 2012 Pazar

Aydos Doğa Yürüyüşü

Aslında neredeyse hiçbişi fotoğraflamadan döndüm Aydos yürüyüşümüzden, benim hatam :(. Ama internette nasıl gidileceğine vs. dair bilgiler o kadar dağınık ve eksikti ki, bu kadar İstanbul'un içinde olan bi orman için ulaşım bilgilerinin doğru düzgün olmamasından dolayı, fotoğraf olmasa da bu yazıyı mutlaka yazmalıyım dedim. Bu arada, baharda yaptıydık geziyi, 31 Mart'ta.

Neden Aydos?
Ömer Faruk yüzünden. Gezi grubumuzda "Heyuu, kış yürüyüşü yapak, yakın bi yerler olsun, mesela Aydos'a gidek" falan deyip sonra "eh hadi gidiyoz" deyince sesini hiç çıkarmayan ortalıklarda hiç gözükmeyen Ömer Faruk yüzünden :)

Nasıl gidicez?
İnternet'te Aydos ormanlarının 6 giriş kapısından bahsediliyor. Ben de bu kapılar hep alakasız yerlerde diye sandı idim. Ama neredeyse hepsi aynı yol üzerinde (bakınız: aşağıdaki googlemap). Biz "Üçüncü Kapı"da indik mesela, Çamlık durağı (Kartal tarafından gelirken Uğur Mumcu Sitesi durağından hemen sonraki durak). Bu kapıda kafemsi büfemsi birkaç mekan var hemen yol üstünde park girişinde.

Kartal'dan direk minibüsler var. Onun dışında Kartal Köprüsü'nün üstündeki duraktan da bu minibüslere ek olarak 132C, 131ÇK ve 131V'ler geçiyor. "Birinci Kapı" ve "İkinci Kapı"'nın da önünden geçerek ilerliyor bu otobüsler.  Ayrıca Kadıköy (21U), Bostancı'dan (17S) da direk gelen arabalar var. Çamlık durağından geçen tüm hatları görmek için tıklayıverin şurayaa.

Gezi Rotası
Aslında hayalimizde, orman içinde yer alan ve İstanbul'un en yüksek noktası olan (537 metre filan) yere yürümek vardı, doğa yürüyüşü niyetine. Ancak yağmurlu havalardan dolayı toprak epey çamurluydu ve bu yüksek nokta üçüncü kapıya epey uzak mesafedeydi, vazgeçtik. Benim içimde kaldı ama :) Bu yüksek tepenin öbür tarafında da Aydos Kalesi var çünkü aşağıdaki haritada da görüleceği üzre.  Yani güzelcene bi havada, sabah erkenden ikinci ya da üçüncü kapıdan başlayıp tepe + aydos kalesi yaparak ormanın öbür tarafından şehir hayatına adım atmak çok cezbedici bi plan dağ bayır yürümeyi sevenlere.

Alternatif rotamız, üçüncü kapıdan başlayarak bir dairemsi yapı çizerek göle gidip geri dönmek. Geri dönüşte farklı bi yok takip edip, dördüncü kapıdaki lunaparkta gondol keyfi yapmak (korkmayanlara).


Haritamızda kapıların beşi işaretli. Mavi rota, üçünü kapıdan gidiş rotamız. Yeşil rota da dönüş rotamız. Kırmızı rota ise, en yüksek noktaya gitmek için tahmini rota. Haritayı daha büyükçene görmek için tıklayın 

Üçüncü kapıdaki kafenin kenarından yukarı doğru giden yokuşa vurduk kendimizi ilkin. Google Map'de yokuş olduğu belli olmuyo tabi. Gittikçe eğimi artan  epey dik bi yokuş. Ama yokuş bitimindeki manzara güzel, adalar deniz karşıda, ohh püffür püffür de esiyo. Yokuş mokuş ama göle üçüncü kapıdan en kestirme gidiş burası. Dönüşte düz yoldan yürüdük, çok daha fazla sürdü.

Tepede manzara keyfi yapıp fotoğraf çekmeyi unutarak :) kuzeye doğru yokuş aşağı yürümeye başladık, zaten belli bi süre sonra gördük gölü uzaktan.  Sanırsam bi yarım saat kadar sonra gölde idik. Kimsecikler yoktu göl kenarındaki kafeyi işleten şahıs ve ördeklerden başka. Tabi pazar günü olsaydı kalabalık olurdu muhakkak. İyi ki Cumartesi gitmişik yani. Göl kenarındaki ağaçlar altındaki ağaç masalara oturup çene çaldık, tavuklu börek yedik 1-2 saat. Sessiiiz sakiiin, şehrin gürültüsünden uzaak, göle nazır.


Dönüşte izlediğimiz rota, yani googlemap'teki yeşil rota, düz bir yol amaçok daha uzun, nerdeyse 1 saate yakın yürüdük sanırım. Ve hemen ormanın dibinden geçen araba yolunaa paralel olduğundan araba vızırtıları filan eşliğinde..Yani doğanın teskin edici yapısını baltalayan seslerle (Bu nedenle, yokuş çıkmayı göze alıp, hem nasılsa daha kısa sürüyo diyerek gidiş rotası tersine yürünebilir alternatif olarak, doğayla başbaşa). Bu rota ilk önce beşinci kapıdan sonra dördüncü kapıdan geçiyor. Dördüncü kapıda Cemile ile Mustafa "Gondola binmek isteriz de isteriz" dediler, ama beni kandıramadılar :). Onların çığlıklarını vidyoya çekmek işlevi üstlendim sadece :)

Sonracıma dördüncü kapının önünden Kartal doğrultusuna ilerleyen minibüslere atlayıverdik. Bu gezi de burda bittiii..

Başka Kimler Gezmiş
1- Gezgin Emre: Çok yararlandım gitmeden. Aydos ile ilgili nerdeyse en işe yarayan kaynak.
2- Orman.biz : Tam ne olduğunu çözemedim ama, Aydos Orman Park ismiyle park hakkında ve etkinlikler hakkında bilgi veren bir site. Bu sitedeki google map haritası da güzel, tüm kapıların yerlerini, kapılarda nelerin yer aldığını vs gösteriyor.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Kilis II: Şorhabil Tepesi'nde Kilis Ayaklarımın Altında

Otogar önünde Antep dolmuşundan indiğim gibi Kilis'in daracık daracık sokaklarına dalmış, ve şehrin göbeği olan Cumhuriyet Caddesi üzerindeki Beyzade Restoran'da Kilis tava molası vererek sonlandırmıştım bu güzergahı. Güzergahın ayrıntılarını da anlatmıştım bir önceki Kilis yazısında.

Kilis Tavamı yedikten sonra yollara vurdum kendimi yine. Elimde yolculuğa çıkmadan önce hazırladığım Google-Map haritamın çıktısı. Haritayı kolaçan edip ikinci güzergahımı belirledim.
Haritaya bakılırsa iki turuncu halka arası kıpkısacık. Ama yokuş faktörü haritada gözükmüyo tabi.

Kilisle ilgili internetteki bilgilerde sürekli gördüğüm bişeydi, sahabe kabri denilerek Hz. Şurahbil kabrine özel vurgu yapılmış olması. Ben de meraklandım, ve ilk olarak burayı görmek istedim bu ikinci güzergahta. Bu arada isim kırk türlü şekle girmiş şehirde: Şorhabil, Şorahbil, Şörhabil, Şarhabil gibi isimler cadde mahalle ismi oluvermişler :).

Şu noktaya açıklık getirmeliyim tekrardan; güzergahtaki görülecek noktalar hem amaç ama bir yandan da araçlar aslında. Maksat şehrin sokaklarını arşınlayıp şehrin havasını soluyabilmek. O yüzden, inanç turizmi gibi bir kaygınız yoksa da muhakkak ama muhakkak Hz. Şurahbil kabrine gidiverin. Ayrıca, ennn önemli özelliği buranın şu ki, şehrin en kuzey noktasına ve en yüksek noktasına çıkmış olucaz.  Tabi google-map haritasında herşey düz :), benim için de sürpriz oldu doğrusu; Şorhabil Türbesi'ne gideyim derken bi baktım hep yokuş yukarı yokuş yukarı.

Gezi Güzergahı II
Kısaca özetlersem; güzergahı takip ederek Hz. Şurahbil türbesine ve şehrin tepesine tırmanmış oluyor, dönüş yolunda da bi kaç tarihi eseri görerek Otogar'a varmış oluyoruz. Güzergahımızın toplam uzunluğu 3.3 km.

Kilis Güzergahı II için haritayı büyükçene görmek için: tıklaa!  Kırmızı artı işareti, güzergahın başlangıcını gösteriyor.

Güzergah başlangıcını haritada artı işaretiyle işaretledim. Cumhuriyet Caddesi sonuna yürüyünce ismi ilginç modern zaman camisi olan Hacı Cümbüş Camii'nin yanından başlıyo ilk yokuş, yukarı doğru. Bu cami arkasına kocamaan bi Karataş Parkı var. Yaz günü yokuş tırmanmaya başlamadan önce serin serin oturup enerji depolamak için bire bir.
Hacı Cümbüş Camii'nin ordan yukarı kıvrılan yokuş. Zaten tabela gösteriyo "Şurahbil bin Hasene Zaviyesi" diye. Haa yolda ayrıca "at arabası giremez" tabelası var. Şehirde başka yerlerde de gördüm. At arabalarının dolandığı bir şehir yani karşımızdaki. Ve bi de yoldan geçen motosikletli, Kilis'in olmazsa olmazlarından :)

Hz. Şurahbil Türbesi: Haritada verdiğim sokaklardan tırmana tırmana en sonunda Çiğdem Sokak'ı takip ederek buluverdim Şorhabil Kabrini. Yol boyunca çektiğim resimlerdeki saat kaydına bakılırsa yaklaşık 13 dakka bişey sürmüş yol. E yolda durup durup fotoğraf çektiğim de dikkate alınırsa aslında daha da kısa. Yokuş olmasından korkmamak gerek yani.

Kısaca Hz. Şurahbil hakkında bilgi sıkıştırayım hemen buraya: Hz. Muhammed'in vahiy katiplerindenmiş, ve Hz. Ömer zamanında Kilis'te ordunun başında savaşırken şehit düşmüş 639 yılında (bir rivayete göre de koleradan vefat etmiş). Altta resmini de koyduğum türbe yapısı ise 1500'lerde filan inşa edilmiş.
Şurahbil bin Hasene Zaviyesi. Güneydoğuya özgü klasik dikdörtgen bir cami iç yapısı var, krem rengi taştan. Cami girişinde de aşınmış giriş yazısı vardı, eski yarı yeşilimsi haliyle hoşuma gitti, fotoğrafladım. Minaresizmiş aslında, minare çok yeni: 1960'larda yapılmış.

Bu Çiğdem Sokak'ın sonu Kilis'in en kuzey ve bu yöndeki en tepe noktası. İlerde bi vadi ve karşı tepeler. Türbeyi ziyaretten sonra iki adım ileri gidip karşı tepeleri fotoğraflamaya giriştim. Bi uçurumun başında duruyomuşum gibi çok hoş bi görüntüydü. Ayrıca "vay bee şehrin sonuna yürüdüm, budur!" diye düşünüp bi gururlandım bi gururlandım :). Yalnız türbe-görevlisi-amca ben o boş arazileri çekerken "orayı çekme orda bişey yok, bu türbeleri çek" diye akıl verdi bana :)
Türbenin karşısındaki parkta da türbeler var, bir tanesi Altın Dede türbesi. Altın Dede, Hz. Şurahbil Türbesi'nin bakıcılarındanmış. Miniş sevimli kare şeklinde bir türbesi var.

Dönüşte aynı yoldan geri dönmedim tabi. Batıya doğru biraz yürüyüp, Tokmak deresi sokak- Akcurun caddesi boyunca yardırdım yokuş aşağı.  Haritamda işaretlediğim diğer görmek istediğim yerler bu Akcurun Caddesi üzerinde idi çünkü. Ve tabi Kilis'in ultra-bakımlı sokaklarından da geçmiş oldum :)
Kilis'in ultra bakımlı sokaklarından geçtim

Akcurun Caddesi üzerinde yol kenarındaki Akcurun Camii, minaresi haricinde bi orijinalliği kalmayan camilerden. Onu es geçip devam ettim, yol kenarında tarihi (ama bakımsız :( ) Kilis evlerini fotoğraflayıp.


Çalık Camii: Az ilerde de Çalık Camii var, bu caminin etrafı ve kendisi çoook çok hoş. Etrafında bissürü daracık sokak ve bu sokaklarda tarihi evler var çünkü! Caminin avlusundan bi yan kapısı var, epey zor farkediliyo. Ordan çıkınca bu daracık sokakların arasına girmiş oldum. Ama öyle böyle değil; bi ara kayboldum nerdeyse sokaklarda. Sessiiz sakin, ve iki tarafınız da ev duvarları. Bi labirentte gibi.. Sanki şehrin geri kalanından izole edilmiş, caminin arka tarafına sıkıştırıverilmiş kendi halinde bir dünya. Süpperdi!.

Cami hakkında da iki laf edeyim: 1683 yılında yapılmış, Çalık Hacı Ali tarafından, ismi de burdan kalma. Alta da fotoğrafını koyduğum giriş kapısının en üstünde kitabenin yer aldığı kısım mevlevi sikkesine (külahına) benziyor. Bunun özel bi anlamı var mı bilmiyorum.

Çalık Camii'nin kendini sevdiren giriş kapısı, ve yine pek sevdiğim şerefe motifleri minaresinden. En başta da, Cami'nin yan kapısından çıkınca kendimi bulduğum daracık sokaklardan miniş bir demet. Bambaşka bir havası vardı..

Aslında Sabunhane'yi de çok görmek istiyodum. Halk Masmana diyormuş. Eski bir kervansaray imiş burası: Kalaycılar kervansarayı. Anladığım kadarıyla Çalık Cami hizasında ama Akcurun Caddesi'nin öbür tarafında kalıyo. Ama binaların arkasında yer aldığından gözüme çarpmadı ve o sıra unutuverdim Çalık Cami ve etrafındaki tarihi evlerin büyüsüne kapılınca :(. Bi dahaki sefere artık. Ya da Osman veya Abdurrahman Kilis'e gidince fotoğraflayıp bana gönderirler belki.

Evvet, Akcurun Caddesi az ilerde bizim meşhur Cumhuriyet Caddesi ile kesişti. Benim bu ikinci güzergaha başladığım yer yani tam. Yani İlk güzergahın son yerinden bir kare çizerek  başlama noktama geri dönmüş oldum, ve adını ikinci güzergah koyduum.

Bitmedi daha tarih ve güzergahımız :). Şimdi esas hedef otogar'a gidip Antep'e geri dönmek. Bunu da Akcurun Caddesi'nin güneye doğru devamı olan Dolap Pazarı Caddesi'ni takip ederek yaptım, yol üstünde görmek istediğim diğer tarihi yerler var çünkü.

Mehmet Paşa Minaresi: Az ilerde solda koocaman bi minare. Yanına yaklaşınca, o da ne! Minarenin bir başına duruyo orda, etrafında ne cami ne bişi. Tabela diyor ki, cami gitmiş minare kalmış yadigar. Mehmet Paşa Cami. Zavallıcığa halk öksüz minare de diyormuş. Çok yerinde bi tabir. Ama minarenin şerefe süslemeleri gerçekten hoş. Camiye ne olmuş epey meraklandım aslında, çünkü 1831 imiş inşa tarihi, çok yeni.
Evvet solda caminin hepsini görüyoruz. Bi minare, yanında da minik giriş kapısı. Mehmet Paşa Camii'nden geriye kalan bi tek bu fotoğrafta ne görüyosanız o yani. Minarenin şerefe işlemeleri hoştu yine. Yıldızlı motifler vs vs. Hafiften bazı Antep camilerinin şerefelerini andırıyor.

Salih Ağa Kasteli: İki adım ileride, şehrin görmeye değer tek kasteli, Salih Ağa Kasteli (Yani hepsini görmedim aslında; Aynönü kasteli, orjinalliğini kaybetmiş, İpşir Paşa'yı ise göremedim tespit ettiğim yerde). Tarihi özelliğini korumuş, orasını burasını da boyamamışlar, kitabesi bile duruyor. Yapım tarihi, 1855. İnternette suyu akmıyo diyodu ama şırıl şırıl akıyodu yani. Bu arada, aynen Gaziantep'teki gibi, tarihi eserler önünde kooocaman levhalar var turistler için, üç dilde: türkçe, arapça, ingilizce. Takdir edilesi!! Ama bu tabelaların çoğu accaip zarar görmüş durumda, şehrin bazı bilinçsiz insanları tarafından  :(

Tabakhane Camii: Salih Ağa Kasteli'nin hemmen karşısında Tabakhane Camii var. Kilis müftülüğü sayfasında bu cami için de "hiç bi orijinalliği kalmamış" ibaresi kullanılsa da bana içi orijinal geldi. Tavandaki tahta kirişler, kesme taş duvarlar vs.. Ha direklerin etrafı lambri kaplı yarıya kadar, eh o da nazar boncuğu olsun :)
Cami tahminlere göre 1500'lü yılların başında din alimi Şeyh Gökçe tarafından yaptırılmışmış. Kabri de cami avlusunda zaten. O güzeliim minaresi için de kaynaklar 1690'larda Hacı Haydar tarafından yaptırılmış diyorlar.
Tabakhane Camii'nin dikdörtgen yapılı sade sevimli içi. Osman uyardı, kadın gibi duruyo ama o oturan poşulu bi erkek :). Urfa kadar olmasa da poşulu adamlar var epey Kilis'te. Altta cami avlusu ve Şeyh Gökçe'nin mezarı. Vee yıldız motifleriyle süslü güzeliim şerefesi cami minaresinin. Minarenin külah tarafında da yine yıldızlar!

Cüneyne Camii & Eski Hamam: Dolap Pazarı'nın az ilerde Odun Pazarı Caddesi ile kesiştiği yerin az solunda da Cüneyne Camii var. Kısa bodur, şişman bi minaresi. Cüneyne "küçük cennet" demekmiş, ne sevimli :). Sebebi de, Kilis'in fethi sırasında şehit düşen bazı sahabelerin mezarının burada olması imiş. Ama bu mezarlardan eser yok  günümüzde anladığım kadarıyla. Caminin orijinalliğinden de eser yok :). E niye buralara saptık düz gidiyoduk ne güzel derseniz, hemen arkasında Eski Hamam var, onu görmek için.
Cüneyne Camii'nin kısa bodur minaresi. Caminin etrafındaki tarihi evlerin bi kısmını da restore ediyolardı

Cüneyne Camii'nin hemen arkasında Eski Hamam. Yakın zamanda restore edildiği belli, hoş güzel bir görüntüsü var, önü açık. Zaten Kilis'teki epey bi camide yazıyodu "2008'de restore edilmiştir" türü ibareler. Yani restorasyon işleri taa Kilis'e kadar uzanmış, memnuniyet verici!
Eski Hamam'ın HDR tekniği ile değiştirdiğim fotoğrafı (picasa sağolsun). Özellikle giriş kapısı ihtişamlı duruyodu. Keşke yakından bi fotoğraflasaymışım.

Neyse Dolap Pazarını aşağı doğru devam edelim. Şıhahmet Caddesi yoluyla devam ettim; kenarda klasik bir-tek-minaresi-orijinal sınıfına giren Özbek Camii, ve iki adımda da Mercidabık Caddesi'ndeyim yine! Karşıda otogar.

Ve güle güle Kilis, güle güle bakımsız şehir. Bi gün senin kıymetini bilen, güzelliklerini ortaya çıkaran yöneticiler çıkar karşına inşallah.

Başka başkaa..

1. Kilis'te dolanırken daracık sokaklarda, evlerin çoğunun girişinde aşağıdaki tabela.. Dedim herhalde tarihi değeri yüksek evlerle ilgili birşey. Ama klasik beton evlerin kapısında da görmeyeyim mi? Gel de çık işin içinden :)
Sonra, Urfa'da dolanırken aynı tabelalardan görünce Osman'a sordum. Meğerseem, bu tabela "bu evde oturanlar hacca gitti" demekmiş. Hacca gidenler evlerinin önüne bu tabeladan asıyomuş. Çok ilginç bir gelenek!

2. Kilis'te (Urfa'da da aynı idi) bu eski evlerin en önemli özelliği de, çoğunun kendine ait bi çıkmaz sokağının olması. Evin kapısı ana sokak üstünde değil de, evin yanından içeri doğru giden daracık bi sokağın sonunda. Aşağıdaki gibi yani.

3. Sanırım bu Suriye vizeleri vs. kalktıktan sonra Türkiye tarafı ile Suriye tarafını kaynaştırmak için hazırlanmış bir site: hgaziantepkilishalep.com . Gezdiğim tarihi yerler ile ilgili bilgilerin çoğunu bu siteden aldım.

4. 360derece.com/kilis adresinde yukardaki siteyle bağlantılı olarak bu yerlerde (toplam 41 tarihi eserde) 360 derece  gezinti imkanı mevcut. Gitmeden "ha böyle bi yeri görcez demek ki" diye kurcalanırsa, gidildiğinde daha kolay bulunur. Mesela camilerin avlusu, içi vs. gezilebiliyo. Dolayısıyla "tamam gerçekten hiç orjinal değilmiş, içine girmeyiz" diyebilirsiniz. Ayrıca kendi içerisinde, bu 41 yerin numaralanıp gösterildiği haritası da var. Benim çok işime yaradı bu harita gitmeden önce kendi haritamı çıkarırken.

Yapmadan Dönmeee
  • Daracık kaldırımsız Kilis sokakları'nda dolanmadan (özellikle Çalık Camii arkası)
  • Kış ise Ulu Cami içindeki sobayı görmeden
  • Tekke (Canbolat) Camii'nin Osmanlı ve Sinan kokan mimarisini ve iç süslemelerini görmeden
  • Hz. Şurahbil'in türbesinin olduğu tepeye tırmanıp "Kilis ayaklarımın altında" demeden
  • Bikaç motosikletli fotoğraflamadan
  • Antep yolundaki zeytin/fıstık ağacı arazilerini fotoğraflamadan
dönmeyesiniz sakın :).

4 Mart 2012 Pazar

Kilis I: Daracık Daracık Sokaklar

Eevet, Kilis'i en güzel anlatan  ifade bu sanırım "daracık daracık sokaklar". Hatta bu biraz normal oldu; doğrusu "daracık daracık caddeler" olmalı :).. 

Tamam daracık sokak olur da iki kolunu açtığında nerdeyse duvarlarına değeceğin cadde olur mu, kaldırımsız vs? Heh, Kilis'te oluyo. Aşağıda Kilis sokaklarından bir demet görüyoruz; üstte sağdaki resim, tabelası da görülüyor "eşref kastelli caddesi"ne ait. Daha fazla söze hacet yok :)
E sadece daracık olmaları mı sokakların, ya bakımsızlık? Görüyosunuz de mi şehrin sokaklarının bakımsız halini, binalar dökülüyo. Zaten sokakların hiçbirinde kaldırım yok, kaldırımsız şehir mi olur? Kilis neredeyse öyle, bi iki ana caddesinde vardı sadece. İli bıraktım, ilçe havası bile yoktu şehirde, o derece. Şaştım kaldım.

Hehe, yeteri kadar Kilislilerin öfkesini kazandım sanırım :) Bu noktada bi açıklama yapmam elzem oldu: Kilisli kardeşler; lafım size değil, Kilis il olalı 15 yıldan fazla olmasına rağmen buraya şehir görüntüsü vermek için kılını kıpırdatmayan belediye başkanlarına ve diğer yetkililere.. Yav nasıl olur bu şehrin yönetici kadrosu "yav il oldu burası, biraz toparlayıp ile benzetelim görüntüsünü" dememiş bunca yıldır? Neyse benim sesimi duyup derler belki bundan sonra :) 
(Benim 2.5 yıl önceki ilk Antep ziyaretimde şehri beğenmeyip bazı yerlerini kasaba tarzı görmeme çok içerleyen Osman "Kilis'e de neden gidiyosunuz, Antep'e köy diyosanız Kilis ağıl o zaman, napacaksınız ağılı görüp" dediydi iğneleyici iğneleyici :) Gittim gördüm, cidden Gaziantep'e çok haksızlık etmişim :) )

Neden Kilis
Geçen Gaziantep ziyaretimde Kilis'in sadece yarım saat uzaklıkta olduğunu söyledilerdi. Bi de televizyonda bi Kilis belgeseline rastladıydım, anaaaa ne tarihi şehir adım başı tarih kokuyo. Bu seferki Antep ziyaretimde kesin Kilis'i de görmeye karar verdim. Böyle yani. Ha bi de sınıra çok yakın olması da ilgi çekiciydi tabi, 10 km ilerde Suriye sınırı. Yolda "Halep" tabelaları vardı bissürü.

Antep-Kilis yolu kenarları fıstık ve zeytin ağaçları doluydu. Yeşiller zeytin (kışın yaprak dökmüyo), yapraksızlar da fıstık.

Kilis Tarihi
Kilis, 635 civarında Hz. Ömer zamanında müslümanların eline geçmiş. Yani şehir neredeyse 1500 yıldır müslüman!. Tabi Kilis köy o zamanlar (ben değil kaynaklar diyo). Sonrasında Mercidabık savaşı'nda Osmanlılara geçene kadar 250 yıl  Memluklüler hakimiyetinde kalmış. Memluklüler zamanında şehirleşmeye başlamış, ve osmanlı hakimiyetinin ilk yıllarından itibaren de inşa edilen tarihi camiler ve hamamlarla şehir görüntüsüne kavuşmuş. Osmanlı hakimiyeti ile beraber uzun süre Canbolat sülalesi yönetmiş şehri sancakbeyi olarak.

Nasıl Gidicez & Nerde Kalıcaz
Nerde Kalıcaz kısmına cevap vereyim hemen; Kilis şehir merkezini güneyden kuzeye doğudan batıya ayakla arşınlamak (yemek vs molası da dahil) 3.5 saatimi aldı. Yanii; Kilis'te kalmanız gerekmiyo, Antep'e geri dönün :)

Gelelim nasıl gidicez kısmına: Gaziantep'ten her 15 dakikada bir dolmuşlar var Kilis'e. Benim Gaziantep yazımdaki Google-Map haritasındaki kırmızı güzergahta BayazHan Kent Müzesi'ne bakın, Atatürk Caddesi üzerinde.. Hah, işte o caddeyi ileri doğru devam edin batıya doğru; İnönü Caddesi ile kesiştiği yere geleceksiniz. Sanırım Gaziantep Lisesi de ordaydı. Neyse, orda bi yerde "Kilis Garajı nerde kalıyo" diye sordunuz mu sizi yönlendirirler. Gidiş 5 TL, ve tam 1 saat sürüyor (yani öyle yarım saat sürüyo türü şeyler abartı imiş).

Dolmuştan son durakta inin, son durağı zaten "Kilis Şehirlerarası Otobüs Terminali", aşağıya resmini koydum. Kilisin genel dökülen bakımsız görüntüsüne rağmen (evet Kilisliler beni öldürcek biliyorum :) ) bu terminal çok yeni ve modern duruyor, güzel yani. E tabi biraz miniş o ayrı :)

Gezi Güzergahı I
Eevet, Otobüs Terminali Şehrin tam güney ucunda kalıyor. Dolayısıyla, ilk gezi güzergahımız da buradan başlıyor. Aşağıdaki haritadaki mavi güzergah yani. Rotamızın uzunluğu da 2.1 km, hiçbişey yani.

Kilis- Güzergah I haritasını daha büyükçene görmek için: tıklaaa!

Evet, haritadaki en güneydeki (yani en alttaki) nokta bizim otobüs terminalimiz, yani Antep dolmuşundan önünde indiğimiz yer. Caddenin adı da Mercidabık. Evvet; doğru tahmin ediyosunuz Yavuz Sultan Selim'in  1516'da Memluklülerle savaştığı Mercidabık Ovası buraya 4-5 km uzaklıktaymış.

Aynönü Kasteli: Kastel çeşme demek Kilis dilinde. Tarihi çeşmeleri bu isimle anıyolar. Ve bu çeşmeler de öyle İstanbul'daki tarihi çeşmelere benzemiyor, ilginç bi yapıları var. Aynı Kayseri'de Han Camii yakınında gördüğüm şu çeşme gibi. Kilis ile ilgili sitelerde bu kastel vurgusu özellikle vardı. Ama gittim gördüm, bi orijinalite göremedim Salih Ağa Kasteli dışında (aşağıda bahsedicem). Bu nedenle bu Aynönü Kasteli'nde  çok oyalanmadan Hindioğlu Camii'nde doğru yürüyoruz Dedeağa Sokak boyunca. Maksat Kilis'in daracık (evet kendimi utamıyorum, henüz beni düşman bellememiş bir avuç Kilisliyi de kışkırtma potansiyeli çok yüksek olsa da"ve bakımsız" diye ekliycem) sokaklarına aşinalık kesbetmek. 
Aynönü kasteli'nin solundaki sokak boyunca yürürüyüp Hindioğlu Camii'nin yanından geçicez.
Hindioğlu Camii: Bu camiinin minaresi çook hoş. Zaten Kilis'teki tarihi camilerin hemen hepsinin bi ortak özelliği de bu, önündeki tabelaları okursanız "Cami orjinalliğini kaybetmiştir, ama minaresi orjinal olarak kalmıştır" yazıyo. Yani camilerin çoğunun içini gezmeden minaresini fotoğraflamanız yeterli :). Daracık sokaklara sıkışmış nerdeyse sıra sıra evlerin arasına karışmış hooş miniş bi cami bu. Caminin 1664'te şehir yöneticisi Kör Hüseyin Ağa tarafından yaptırıldığı söyleniyor.
Ulu Cami: Evet; Kilis'te beni şoka sokan durumlardan biriydi Ulu Cami. Şimdiye kadar çok Ulu Cami gördüm böyle ıssız ara sokakta kalanını görmedim; Kayseri, Konya, Adana, Tarsus, Uşak, Kütahya, Bursa ... Hepsi de şehrin merkezi sayılan yerinde yer alıyolardı ve tarihi yapılar olmalarından dolayı bakımlıydılar. E zaten adı üstünde, zamanında yapılan en büyük cami imiş şehirde ki Ulu Cami diyolar.

Hadi ıssızlık bi yana, tarihi caminin içinde soba ne geziyo? Evet kocaman uzuuun borulu SOBA. Evet aşağıda fotoğrafları var; ben hala inanamıyom Ulu Cami'nin içine soba kurulduğuna. Tarihi cami bu yahu, hem de Ulu Cami, niye bu kadar tarih bilincinden yoksun bırakılmış burası?? 1390'larda yapıldığı ve şehrin en eski camisi olduğu söyleniyor bu arada.
Üstte bahsettiğim meşhur soba, altta Ulu Cami'nin dıştan görünüşü, solda cami önündeki daracık sokak, ve sağda da caminin yağlı boyaylan boyanıp tüm orijinalliği yok edilmiş mihrabı.

Canbolat (Tekke) ve Mevlevihane Camileri: Bi sonraki aşamada, ilk baştaki daracık sokaklar fotoğrafına da koyduğum şu daracık Eşref Kastelli Caddesi'nden geçme şerefine nail edicem sizi :) Bu sokak sonunda Canbolat Camii var ilkin, nisbeten büyük bi cami, avlulu filan, ve Osmanlı mimarisi taşıyor. Zaten 1560'larda yapılmış, Mimar Sinan'a atfedenler bile varmış. İçi aynı Mimar Sinan camileri gibi zaten. Biz avlu tarafından değil, arka tarafında yer alan çıkmaz sokak görüntüsü olan yerden giriyoruz Cami'ye, meşhur daracık caddemizi takip ederek. Canbolat Hanı da varmış hemen burada ama ben göremedim, Cami'nin arkasında biryerde kalıyo sanırım. Kilis sancak beyi Canbolat Paşa zamanında yapıldığından bir ismi Canbolat Camii, ama Tekye Cami de deniyor.
Mihrabı ve minberi de çok değişikti şimdiye kadar gördüğüm tarihi camileri göz önüne alırsam; sütlü kahve rengin ağırlıkta olduğu bi tasarım. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde övmüşmüş minberini, bi garip oldum. Vay be yüzyıllar önce Evliya Çelebi'nin baktığı minbere bakmışım yani.
Caminin iç kalemişleri ve eflatunumsu renk tonları çok hoştu. Sütlükahve mihrab-minber de öyle. Mibrabda benim sadeliğine bayıldığım kufi yazıyı görünce fotoğraflamadan edemedim, üst sağda görüyosunuz. Pencere üstü motiflerdeki detaylar da çok hoştu. Üst sola koyduğum motifin tam ortasında bir cami resmi var :) Tıklayıp büyük haline bakarsanız daha iyi görürsünüz. Velhasıl Canbolat/Tekke Cami'yi epey sevdim yani.

Cami avlusundan çıkınca bi şaşakaldım; evet Kilis'te daracık sokakların olmadığı yerler de varmış :) Kocaman bir meydan görüntüsü; hemen sağ tarafınızda kare planlı Mevlevihane Camii var. Meydanın sol taraında da adalet sarayı, tarihi unsurları olan hoş bir bina.. Ortada da hummalı bir çalışma, ne inşa edeceklerse artık. Süt Kastelli Caddesi oluyomuş burası.
Neşet Efendi Konağı: Şimdi hedefimiz, Kilis'in eski konaklarından birini görmek. Ama ilkin yol üstündeki İslambey Parkına uğruyoruz. Özellikle yazın gezenler için, burası çok güzel bi durak. Parkın tam ortasında da Muhammed Ensari'ye ait türbe var. Miniş sevimli bir türbe. Medineli olduğu, türbede yatanların şifa bulduğu söyleniyor. 
İslambey Parkının girişi. Parkın kuzey tarafında yer alan tarihi bi Kilis evini de çok sevdim. Ama evin en üstündeki o beyaz çirkin tuğlalar ne iş, de mi yani..

Sonracıma Şeyh Mehmet Sokak'ı ve ardından Neşet Efendi Sokağı'nı sonuna kadar takip edince karşımıza gerçekten çook çok güzel o bina çıkıyo: Neşet Efendi Konağı! Gerçekten bayıldım, çok zarif bi duruşu var. Konakta hummalı bi restorasyon vardı, sanırım ziyarete açık bir yer haline getiriyorlar.
Neşet Efendi Konağı

Cumhuriyet Caddesi: Ardından Murtaza Caddesi yoluyla Cumhuriyet Caddesi meydanına iniyoruz. Haritaya bakılırsa yolu biraz uzatmış oldum, ama amaç sadece eski tarihi binaları camileri görmek değil, şehrin sokaklarında dolanıp şehrin atmosferini hissedebilmek. Murtaza Caddesi'nin Cumhuriyet Caddesi'ne birleştiği meydanda bir de anıt var. Gezi Güzergahı I'de eflatun raptiyeyle işaretledim bu anıtın olduğu yeri.Ve anladığım kadarıyla bu Cumhuriyet Caddesi Kilis'in ana merkez caddesi. Üstünde Teknosa bile vardı, ordan çıkardım. Cadde nasıl derseniz, eh işte orta karar, bi ilçe caddesi gibi bişey.
Cumhuriyet Caddesi ile Murtaza Caddesi'nin kesiştiği yer. Öndeki minare Kara Kadı Camii'ne ait. Yine tek minaresi orjinal kalmış camilerden olmalı. Ve motosikletliler! Kilis'in her yeri motosikletli kaynıyor. Bu kadar çok motosikletli görmediydim hiçbiyerde. Kilis'e "Motosikletliler Şehri" yakıştırması da yapılabilir rahat rahat yani.

Caddeyi azıcık daha yürüyünce Gezi Güzergahı I'in sonuna gelmiş oluyoz, ve bu güzergahı karnımızı doyurarak bitirelim. Caddede yemek yenecek bissürü lokanta var zaten. Ben Beyzade Döner-Kebap-Lahmacun'u tercih ettim, esnaf lokantası tadında güzel bi yer, ve Kilis Tava yedim. Güzel ama çok aşırı ilginç değil ve bana çok yağlı geldi.
Beyzade'de Kilis Tavam.

Vee Güzergahımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. İkinci Güzergah yazısı da şurada: Kilis II: Şorhabil Tepesinde Kilis Ayaklarımın Altında. Bu güzargahta'da Kilis'in kuzey ucuna tırmanıp şehre tepeden bakıcaz, ve sonrasında merkezdeki diğer tarihi eserleri kolaçan edicez ve otogarımıza döncez.

Başta bakımsız vs. deyip kötüledim belki (gerçekleri söyledim ama :) ), ama şunu özellikle vurgulayayım yanlış anlaşılmasın: Kilis'e iyi ki gittim, pişman değilim :) O daracık sokaklar, o şehrin havası görülmeye değer bence.

24 Şubat 2012 Cuma

Yine Yeni Yeniden: Gaziantep

Aradan tam 2.5 yıl geçmiş! 2009 Temmuz'undan 2012 Şubat'a.. Bu sefer esas odak noktası Urfa olduğundan Gaziantep'i koştura koştura gezebildim. Daha önceki yazımdaki güzergahların çook faydası oldu hızlıcana gezmeme. Açıkçası "Ana, geçen sefer sabahtan akşama yazın uzuun gününde anca gezebildiydim, şincik bitti mi yani her yer iki saatte?" diye bi şaşakaldım da :) İyi oluyomuş yani bu google-map tabanlı gezi güzergahları sözün özü.

Okumadıysanız, 2.5 yıl önceki yazımı okuyup Gaziantep'in gezi rotaları ile ilgili ayrıntılı bilgi edinin de ondan sonra buraya gelin :). Orda ayrıntılı ayrıntılı iki güzergahı da anlatıyorum. Ben yine de tüm güzergahların olduğu google-map haritamı koyayım aşağıya:

Gaziantep Gezi Rotaları: Tıklarsanız daha büyük halde görebilirsiniz.

Evvet, şincik şehirden bi iki fotoğrafa bakarak Gaziantep'le haşır neşir olmaya başlıyoooz:

Havaş servisinden indiğimde karşımda Kendirli Kilisesi'ni buldum (Güzergah II (kırmızı güzergah), Atatürk Caddesi). Ve yerlerde hala erimemiş karlar. O zaman gittiğimde yazdı, ağaçlar yemyeşildi tabi, şimdi kupkurular.
Kale'den Tahtani Camii boyunca İmam Çağdaş'a doğru yürürken (Güzergah I, mavi güzergah) solda Yeni Han, sağda Zincirli Bedesten çarpıyor göze. Ve tabi bakırcılar, kuru patlıcan-biber satıcılar..

Gaziantep: turist-dostu tarih-dostu şehir isimli yazımda zaten ıncığıyla cıncığıyla fotoğraflar ve bissürü bilgi var. Bunun üstüne bu seferlik gezide eklediklerimi/gördüklerimi yazayım çabucak, diğer yazıdaki ayrıntılara girmeden. Ama önce bi kale fotoğrafı koymam şart, Antep demek şehrin ortasındaki o büyüleyici görüntüsüyle kale demek benim için çünkü. Eski yazıda da var ama yeni fotoğraf makinemle daha iyi daha net hali bu.

Kale demişken, geçen sefer de restorasyon nedeniyle kapalı idi kale içi, bu sefer de. "2.5 yılda restore edilememiş, hıh" deyu kızdım ama wowturkey'deki ilgili yazıları okuyunca 2.5 yıl da neymiş demek zorunda kaldım; çünkü Gaziantep'in yerlileri derler ki "şimdi 45 yaşındayız, çocukken kale içinde oynardık, 30 yıldır restorasyon nedeniyle kapalı kale içi, bu ne rezillik"..

Evet bu söz üstüne eklenecek birşey yok doğrusu. Ama interneti taradım: sanki bu yaz açılacakmış turizme gibi haberler var. Hayalimde, geceleyin ışıl ışıl olan, içinde ve yamaçlarında kafelerin yer aldığı, insanlarla dolu cıvııl cıvıl bir Gaziantep Kalesi var. Şimdiyse in cin top oynuyodu bu gittiğimde. Görürüm o günleri de inşallah. Konya'nın cıvıl cıvıl Alaittin Tepesi'nden fazlası var eksiği yok kalenin.

Bunu da Kale'nin iç duvarlarındaki Kahramanlık Müzesi'ne çıkan yoldan çektim Kalenin güneyine (Handaniye Camii, Emine Göğüş Müzesi vs.'nin olduğu yöne) bakan tarafında yer alan tarihi Antep evleri ve altlarında bakırcı dükkanları.

Emine Göğüş Mutfak Müzesi
Geçen sefer gezmemiştim; bu sefer gezmek istedim. Giriş 1 TL, öğrenciye 0.5 TL. Hiçbirşey yani. Emine Göğüş ilk Turizm Bakanı Antepli Ali İhsan Göğüş'ün annesi imiş. Burası da onların konağı. İçinde, geçen yüzyıla ait mutfak malzemeleri vardı Antep'e ait. Çok zengin değil ama görülmeye değer. Özellikle cansız mankenli canlandırmalar çok hoş. Aşağıda fotoğrafları var.

Konaktaki (yani müzedeki) üst katın kapı kolu çok hoştu :) Kurutulmuş biber patlıcan vs.nin yer aldığı mutfak köşesi ile cansız mankenlerin fıstık mıstık olan sofrada oturuşunu görüyoruz resimlerde.

Ha yeri nerde derseniz, Güzergah II haritasına bakın; hemen kalenin güneyindeki sokakta kalıyo, kırmızı güzergahın hemen başlangıcında.

Şeyh Fethullah Camii & Tahtani Camii & Minareler
Bir önceki yazıda yazdıydım; geçen sefer Antep'i gezip tozarken, bi süre sonra "e bu camiler hep birbirine benziyor, daha girip çıkmayayım artık" moduna girdiğimden, selçuklu mimarisini andıran tek cami olması dolayısıyla özel bir yeri olduğunu sonradan internetten okuduğum Şeyh Fethullah Camii'ni de es geçmiştim. Bu sefer o hatayı telafi edeyim dedim. İyi de oldu, karanlık ve ıssız Antep sokaklarında cirit attım, Antep sokaklarının güvenli olduğunu da test etmiş oldum :). Yukardaki haritada yeşil güzergahla gidebiliyosunuz, Sergi Önü Sokak diye ilginç isimli bi sokakta, Kozluca Caddesi sonunda. Aşağıda yeşil güzergahın zumlanmış hali. Tekke Camii'nden sonra Kozluca Caddesi'ne sapın, bu kadar basit.

Şeyh Fethullah Camii'ne giden yol: Büyük harita için tıklayın

Aslına sorarsanız, diğer camilerden çok çok da farklı değil, ama mihrabı daha gösterişli ve gerçekten de memluklü-selçuklu izleri taşıyor. Ancak fotoğrafını çekemedim, mihrab önünde sohbet eden sakallı cübbeli grup yanlış anlamasın diye. Ahan da internetten bulduğum bir fotoğraf. Osman unutmaz da benim için oraya gidip fotoğrafını çekerse değiştircem :)

Fotoğraf gaziantep.city.info sitesinden. Mihraptaki geometrik şekiller diğer Gaziantep camilerinde bulunmayan cinsten. Bi de ortadaki gri sütun çok ilginç duruyodu.

Güncelleme- Nisan 2012: Osmancım saolsun benim için gitmiş fotoğraflar çekmiş Fethullah Camii'nde. Onlardan seçip bi kolaj yaptım, koydum aşağıya.

Şeyh Fethullah Camii'ne gitmek için başka iki sebep de var: (1) Gaziantep savunmasında rol oynayıp şehit olan Karayılan'ın mezarı bu cami avlusunda! Gitmeden bilmiyordum. (2) Abdest alma kısmında çok ilginç olmasa da tarihi görüntüsü olan iki su pınarı var. 
Şeyh Fethullah Camii avlusundaki Karayılan'ın mezarı. İsmi sanki yaşlı başlı biri imiş gibi duruyor ama 32 yaşında şehit olmuş.

Ve minare şerefeleri. Gaziantep'in en sevdiğim özelliklerinden biri. Yeni fotoğraf makinam sayesinde zumlayarak taşlarla çinilerle işlenmiş minareleri yakın plan çekebildim :)
Antep camilerinin o beni büyüleyen işlemeli şerefeleri! Soldaki Nuri Mehmet Paşa Camii'nden, sağdaki de Kale'nin ordaki Şirvani Camii'nden.

Son olarak da Tahtani Camii'nden bahsedeyim. Bi şok yaşadım çünkü :). Gaziantep camilerinde siyahlı koyu mat pembeli taşlar ön plandadır. Cami girişinde, mihrapta, minberde hep dikkat çeker. Benim aklımda, Tahtani Camii'nde pembe ve siyaha ek olarak yeşil taşlar da kullanılmış diye kalmış. Hatta o zaman "vaww bu cami çok ilginç üç farklı renkli taş, yihuu" diye sevindiğimi hatırlıyorum :)

Neysecime lafı uzatmayayım; zaten Kalenin hemen yanında Tahtani Camii, doğusunda kalıyo. Bi heves bi gittim, aneyy yeşil taşların yerinde yeller esiyo. "Hmm yanlış hatırlıyorum o zaman, başka camiydi, ama olamaz eminim" gibi sorgulamalarla döndüm dolandım. Sonra eve dönünce eski yazımdaki fotoğrafı kontrol ettim hemen. Ha, bi de cami girişinde "2011 yılında restore edilmiştir" yazıyodu. Aşağıda caminin 2009-2011 hallerini görüyosunuz. Yani tüm o yeşil renkler sonradan eklenmiş yağlı boya vs. türü caminin orijinali ile alakası olmayan şeylermiş, restorasyonda kaldırılmış. Mihrabın kenarındaki motiflere de bakın, resmen boyamışlar meğer önceden tarihi eser olduğunu dikkate almadan. Herşeyi geçtim, 2009 versiyonundaki duvarlara döşenen tahtalara ne demeli :) . İyi niyetle yapmışlardır o ayrı ama cız ediyo insanın içi. Neyse epey orijinale döndürmüşler camiyi.

Tahtani Camii'nin 2009 Temmuzdan 2012 Şubat'a geçirdiği başkalaşım :)

Yemek
İmam Çağdaş'a gitmedim bu sefer. Şehrin yerlisinin gidip yemek yediği yerleri görmek istedim. Zaten Antep'te o kadar çok yemek yenecek yer var ki, illaki bi yerde karın doyurulur yani.. "Cartlak Kebabııı" diye tutturduğumdan  Nuri Mehmet Paşa Camii yakınlarında bir yere götürdü beni Osman. Anaa, meğersem internette "aman da şöyle meşhur şöyle güzel Antep'in Cartlak Kebabı" deyip göklere çıkarılan şey bildiğimiz adana kebap gibi birşey değil miymiş?  Neyse merakımı gidermiş oldum.

Antep'te kahvaltıda katmer yemek çook popülermiş. Antep'te değil ama Urfa'daki iki sabah da Osman ile katmer yiyerek başladık kahvaltıya. Bizim karslı komşumuz "nene" arada katmer yapıp gönderirdi bize, o daha börek gibi bişeydi. Bu basbayağı tatlı şekerli fıstıklı bişey. Güzel de (ama bana fazla şekerli geldi.). Aşağıda fotoğrafı. Dediğim gibi Urfa'da çektiğim bi fotoğraf ama Antep'e özgü sayıldığından buraya koyuyorum:

Baklavayla ilgili de iki çift laf edeyim. Şehirdeki tüm baklavacıların ismi "...oğlu" diye bitiyor :) Ve bu sefer baklava yiyip geldim. Geçen sefer "Antep'e gittim" dediklerimin nerdeyse ilk sordukları şey oluyodu "baklava yedin mi?" sorusu.

Nasıl Gidilir & Nerde Kalınır?
Geçen sefer otobüsle gittiydim, 17 saat! Bu sefer Pegasus'un kampanyalarını takip ederek 2.5 yıl önceki fiyattan bile çok ucuza uçtum: gidiş-dönüş 103 TL. Bu aşamada hemencecik, "E gittik, dönerken HAVAŞ servisine nerden nasıl binicem" sorusuna cevap vermek istiyorum. Garanti olsun diye HAVAŞ servislerinin kalkış noktasına gidin, nolur nolmaz. Nasıl mı? Bayazhan Kent Müzesi'nin ordan aşağıya doğru inen caddeyi takip ediyorsunuz (Gazi Muhtar Paşa Caddesi); Demokrasi Parkı'nı geçiyosunuz (Allaben deresinin de üstünden tabi); yine dümdüz devam edip. Haritada işaretledim zaten aşağıda. Ben yürüyerek gittim, sabahın 5:15'inde filan otelden çıkarak karanlıkta.. İlginçti, hoştu :)

Havaş servisinin kalktığı yere gidiş. Otobüsün kalktığı yerde Havaş'ın ofisi de var.

Gelelim nerde kaldım sorusuna. Geçen sefer askerliğin nimetlerinden yararlanıp sanırım 1.6 TL'ye askeri misafirhanede kalmıştım :) Bu sefer de çok merkezde ve gerçekten çok ucuz bi yer buldum. Bilmiyorum, belki kış yüzünden fiyatlar uygundu. Ama Otel gerçekten temiz, ve merkezde: Otel Yunus. Tek kişilik oda 35 TL. Tarihi Bey mahallesinin hemen dibinde. Daha düzgün bir tarif; Atatürk Caddesi'nin hemen başlangıcında. Haritada bunu da işaretledim zaten. Bu Atatürk Caddesi- İstasyon Caddesi- Hürriyet Caddesi- Suburcu Caddesi kesişimindeki kavşak var ya; ordan Atatürk Caddesi'ne giriyosunuz; birinci soldan değil girip yürüdünüz müydü 40-50 adım, sağınızda kalıyo.

Haritadaki yeşil yuvarlak, bu dört caddenin kesiştiği kavşak. Tarihi adliye binası da hemen orda. Sarı Ev işareti de Yunus Otel'in yeri. Daha büyük harita için tıklayıverin

Bey mahallesi demişkene bi kaç fotoğraf koymamak olmaz. Gaziantep'in beni en etikleyen özelliklerindendi beyaz taşlı tarihi evler. Yunus Otel'i ararken daracık Bey Mahallesi sokaklarında da dolandık Osman'la. O ara çektiğim iki fotoğraf aşağıda.


Eee şehri nasıl buldum?
Geçen sefer gidişimde, şehrin "Doğu'nun Paris'i" olmayışını çok vurgulu söylememle birlikte, gördüğüm restorasyon, tarihi yapılara verilen önem vs. gibi unsurlardan dolayı şehri çok çok daha iyi bir görünümde göreceğimi sanıyordum bu sefer. Yav Antep ziyaretlerim hep hayal kırıklığı mı olmalı benim? Ah çileli başım :)

Şöyle: şehir durduğu gibi duruyor. 2.5 yılda hiçbir gelişme yaşanmamış şehrin görüntüsüne dair. Daha bakımsız duruyodu hatta. Nerde Urfa'nın ışıl ışıl akşamları, nerde loş Antep geceleri.. Gerçi iyi haber de var: havaalanında belediyeye ait bir dergi okudum da, şehrin ışıklandırılması ile ilgili bir çalışmaları varmış, kale bölgesi de cıvıllaştırıldı mı şehir çook güzel bi görünüme kavuşacak eminim.

Yine yine yapamadım bidahaki sefere :(

  1. Zahter, menengiç içmek :(
  2. Tütün Han'daki yeraltı kafeye gitmek :(
  3. Hayvanat bahçesine gitmek (gerçi Kilis'e giderken şehir çıkışında üniversiteyi gördüm, ve arkasındaki Burç ormanını. Osman hayvanat bahçesinin de orda olduğunu söyledi. Epey yaklaştım yani, bi dahaki sefere içine de gidicem inşallah :) )
  4. Bakırcılardan alışveriş yapmak :(
  5. Güzergah I tarafında yer aldığını duyduğum Havra kalıntısını görmek :(
  6. Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi'ni gezmek :(
Yav ne çok yapamadığım şey varmış :(

Parmak Gevezesi
Blog ismini "parmak gevezesi" olarak değiştirmeliyim :) Yav hiçbirşeyi kısa anlatamıyorum, yine kısacık bişey yazıcam diye başladım sayfalar döktürdüm :(


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...