2 Eylül 2009 Çarşamba

İstanbul'da baroksadım! Napcam şimdi???

Hehhehhe... Cevabı kolay. Bu yazıyı okuyacaksınız :)

Üç şeyi birleştirdim; hatta dört şeyi; ve baroksayanlar için hoş bir gezi rotası çıktı ortaya:
  • Ödülden'in bloğunda öve öve bitiremediği Hamidiye Camii'ne 3-4 yıl önce gitmiş olmama rağmen hatırlamamıştım.. Eski İstanbul gezi fotoğraflarımın hepsi bir format hatasıyla sizlere ömür olduğundan tekrar görmek istedim..
  • Başka bir yerde (BinRota sitesiydi sanırım); yine 3-4 yıl önce gittiğim ama malum işgüzarlığımdan ötürü elimde fotoğrafı kalmayan Şeb Sefa Hatun Camii'nin barok özelliği taşıdığını okudum..
  • Beşiktaş-Eminönü arasında yer alan sahil camilerini gezmeyi çok istiyordum uzun süredir..
  • Maikel Temmuz başı buradayken Ortaköy'de içine girip bayıldığımız Ortaköy Camii'nin barok iç süslemeleri; "ben bundan daha çok görmek istiyom, banane banane" dedirtti bana; ateşleyici oldu bir anlamda..
Yani aslında bu geziyi tek bir günde yapmadım; ama kesinlikle sadece 3-4 saatlik bir zaman ayırılarak yapılabilecek bir şey.. "Yav, dışarı çıkmak istiyorum; ama öyle başıboş da dolaşmak istemiyorum.. Bi teması olsun yani gezip tozmamın.. Nebiliim anlamlı bişi olsun" diyosanız; hemen hazırlanıp fırlayıverin dışarı, Gezme temamız: İstanbul'un barok-rokoko özelliği gösteren camilerini gezmek; bu arada da ilgili semtlerin havasını da solumak..

Evet, sırasıyla şu camileri gezicez:
  • Şeb Sefa Hatun Camii (Unkapanı, 1787)
  • Nusretiye Camii (Tophane, 1826)
  • Bezmi Alem Camii (Dolmabahçe, 1855)
  • Büyük Mecidiye Camii (Ortaköy, 1853)
  • Hamidiye Camii (Yıldız, 1885)
Yani ilerledikçe en eski barok camilerinden en yenisine doğru yol alıcaz.. Gezimizin GoogleMap rotasını da koyak şuraya:

İstanbul'da Barok gezisi rotasının haritasını daha büyük görmek için tıklayın.

GoogleMap'e göre Unkapanı'ndan Ortaköy'e gezi rotasının uzunluğu 7.22 km. "Yok o kadar yürüyemem" diyenler, Bezmialem Camii'ni gördükten sonra Ortaköy otobüsü bekleyebilir böylece 2-2.5 km kadar tasarruf edebilirler :). Ortaköyden sonra geriye Yıldız Hamidiye Camii'ne yürümek de 1.8 km, yine GoogleMap'e göre.. Yani, "ben herbişeyi yürürüm" diyenler toplamda 9 km kadar yürümüş olcak..

Barok Tarz: Aslında interneti arayıp taradım şöyle derli toplu bir tanımını yapmak için; ama bulamadığımdan kendi tanımımı yapıcam :) Camilerde barok tarzı; iç süslemelerde alışageldiğimiz soyut geometrik motifler yerine daha somut gerçekçi resimlerin kullanılmasıdır.. Dış yapıda ise mesela minarede, yine alışılagelmiş klasik dönem mimarisinden farklı denemelerdir.. Biliyorum bu tanım eksik ve hatta saçma olabilir; ama dediğim gibi şöyle doğru dürüst bir tanım yok internette..

Şebsefa Hatun Camii (Unkapanı, 1787)
Cami hemen Unkapanı yokuşunda yer alıyor. Gezimizin ilk durağı olaraktan nasıl ulaşılacağını da özetleyeyim; Eminönü'nden Unkapanı köprüsü istikametine yürüyüp, köprüye değil de sola İMÇ yokuşuna dönüyoruz; ve camiyi görüyoruz.. Ya da; Şehzadebaşı/Büyükşehir Belediyesi tarafından gelenler, Bozdoğan su kemerinin altından geçip yokuşaşağı İMÇ Bloklarının yanında yürürlerse camiyi bulacaklar.

İsmi bi büyülüyor insanı ilk önce zaten: isme bakar mısınız: "Gece sefası hanım". Biraz hüznü çağrıştırıyor sanki değil mi? Zaten caminin yapılışının ardında biraz hüzün var: I. Abdülhamit'in eşlerinden biri olan Fatma Şebsefa Hatun; ölen oğlu Şehzade Mehmet adına 1787'de yaptırmış bu camiyi ( ve ek olarak sübyan (çocuk) mektebini). İlginç bir şekilde, caminin yapılış tarihi ile bu hanımın vefat tarihi aynı. Ve, mezarı da cami avlusunda..

Caminin giriş kapısının üstünde yer alan ve devrin şeyhülislamı (Yahya Tevfik) tarafından yazılan osmanlıca uzun şiirin bir kısmında şöyle yazıyormuş:

“ Şehzade Hazreti Sultan Mehmed Maderi (mader: farsçada anne)
Fatma altıncı kadın Şebsafa Fahrünisa
Yaptı bir cami mahalli lâyıkında biriyâ
Etti zuhrü âhret makbul olan ruzu ceza”.

Cami; dıştan minaresi ile "ben barokum" diyor zaten; alışıldığın aksine kısa bir minare, ve külahı da küçücük ve kısa.. Caminin minare dışında kalan kısmı ise klasik mimari. Yani dış mimari bir bütün olarak barok ve klasiği bir arada barındırıyo diyebiliriz (vayy ne çıkarım yaptım ama :) ).İçeride de; hem kubbe süslemesi, hem mihrabdaki yeşil perde boyama, hem de duvarlarda yer alan çiçek buketimsi motifler; iç süslemelerin (kalem işi deniyor) tamamen barok tarzında olduğunun göstergesi..

Nusretiye Camii (Tophane, 1826)
Evet şimdi, Eminönü'ne geri dönüyoruz; Galata köprüsü üzerinden Haliç'i, Çamlıca'yı ve balıkçıları seyrederek yürüyoruz. İlginç bi olay da geldi başıma geçerken; balıkçı gençlerden biri oltasıyla martı tuttu :).. Sonra oltayı çeke çeke kuşu köprüye çekip ağzından çıkardılar oltanın ucunu, bi tane de balık soktular ağzına ve bıraktılar da kuşcağız uçtu gitti..

Geçtik köprüyü, tramvay yolunu takip ederekten Karaköy'den sonra Tophane'ye geldik. İlkin Kılıçali Paşa Camii'ni görüyoruz sağda. 1570'lerde yapılmış Sinan tarafından. İsteyen içine girip, klasik cami süslemelerinin nasıl olduğunu bir daha hatırlasın ki baroğun farkını anlasın. Hemen ileride de, 1732 Sultan I. Mahmut yapımı Tophane çeşmesini görüyoruz. Çeşme üzerindeki meyveli çiçekli saksılar da barok esintilerinin eseri..

Hala camiye varamadık :), evet azıcık ilerde duruyor Nusretiye Camii, incecik upuzun, daha çok klasik üsluptaki minareleriyle.. Ama minarelerin en dibindeki küremsi bombelik sanırım barok esintisi..
Nusretiye Camii girişindeki açıklamaya göre, cami en ince minareli cami olma özelliğine sahipmiş.. Halbuki bana sanki Üsküdar Ayazma Camii'nin daha ince minareleri var gibi geliyor..

Cami 1826'da daha önce burada olup büyük bir yangında yanan cami yerine yapılmış; Sultan II. Mahmut tarafından. Mimarı da Ermeni Krikor Balyan. Caminin ismi de rivayete göre; sultanın aynı yıl Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmasından geliyormuş: "Allah'ın yardımıyla kurtulduk yeniçeri ocağından" mantığıyla (nusret, yardım demek). II. Mahmut'un babasının I. Abdülhamit olduğunu da hatırlatayım; yani kendisi aynı zamanda bir önceki barok camide tanıdığımız Şebsefa Hatun'un üvey oğlu oluyor.

Caminin barokluğu daha çok dış duvarlarındaki süslemelerden ve tabi minber ve iç kalemişi süslemelerinden anlaşılıyor. Ve tabi, sıradışı hünkar mahfilinden.. İçindeki hat yazıları da ünlü Hattat Rakım Efendi'nin elinden çıkma imiş.
Cami dış duvarında pencereler üzerinde yer alan barok motifler.. Klasik dönem camilerinde görmediğimiz bir uygulama..


Hattat Rakım Efendi'nin hat örnekleri, sıradışı Hünkar mahfili, ve barok tarzı çiçek motifleriyle süslü mermer minber..

Nusretiye Camii'nin iç kalemişi süslemeleri.. Bana sanki hem klasik tarzı hem barok tarzını yansıtan bir geçiş dönemi süslemesi gibi geldi..

Bezmialem Camii (Dolmabahçe, 1855)
Nusretiye'den Kabataş yönüne yürümeye devam edince; karşımıza başka bir Sinan eseri çıkıyor. Rivayete göre bu, Sinan'ın yaptığı son cami imiş: 1586 tarihli Fındıklı Molla Çelebi Camii. Yine, klasik iç süslemelere bir örnek daha görmek isterseniz giriverin.

Yola devam edersek aynı doğrultuda, bu sefer de, II. Mahmut'un hanımı, padişah anası Bezm-i Alem çıkıyor karşımıza başka bir barok camisi ile.. Yazık ki kendi ömrü caminin bittiğini görmeye vefa etmemiş valide sultanın; cami oğlu I. Abdülmecit tarafından tamamlanmış. Caminin mimarı da yine ermeni Balyan ailesinden Garabet Balyan; Nusretiye'nin mimarı olan Krikos'un oğlu....

Yine vurucu bir isim, Bezmialem; türkçesiyle "Dünya Meclisi Anasultan". Ne havalı bir isim değil mi :), tam valide sultanlara yakışır bir isim.. İlginç bir detay da, bu hanımın, oğlu Abdülmecit 16 yaşında tahta çıktığında 32 yaşında olması.. Gencecik bir valide sultan..

Geçelim.. Cami mimarisine bakalım biraz da.. Hah, bu arada cami orijinal ismiyle hiç anılmıyor; saray yakınında olduğundan "Dolmabahçe Camii" ismiyle biliniyor..

Dıştan bakınca bana "bu cami barok" dedirten şey; tek kubenin etrafında herhangi bir yarım kubbenin olmaması; ve kenar duvarlarındaki büyük camlar.. Ve ayrıca minaresinin şerefesinin mimarisi.. Neden günümüz camilerinin hiçbirinde bu tür bir şerefe denenmemiş anlamıyorum; ne kadar estetik duruyor...
Bezmialem Valide Sultan Camii'nin ilginç barok şerefesi

Şimdi iç yapıya geçelim.. Kubbe ve kenar süslemelerinin farkı hemen belli zaten.. Klasik geometrik motifler yok.. Nusretiye Camii'ne hakim olan hoş turkuaz rengin aksine, bu caminin içine kahverengi tonu hakim..

Cami mihrabına bakarsak; mihrab üzerindeki kocaman hoş çiçek motifi, ve mihrabdaki altın boyamalı şatafatlı süslemeler, hep barok tarzının eseri..
Ve bence barok camilerinin her camide olmayan en güzel özelliği: kooocaman pencereler.. Aşağıdaki resimde görüyoruz; bu pencereler sayesinde caminin içi o kadar aydınlık ki!! Bu yapısıyla, Konya'daki "pencereleri kapısından büyük cami" diye anılan Aziziye Camii ile aynı özelliği taşıyor Bezmialem Camii..
Büyük Mecidiye Camii (Ortaköy, 1853)
Burdan sonraki durağımız, Kabataş'a 7 durak ötedeki Ortaköy.. Yürümeye nazlananlar 22, 22RE veya 25'e binip gidebilir. İETT'nin hat arama hizmeti öyle diyo..

Evet isminden de anlaşılacağı üzere, cami Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmış. Yalnız iki ay önce Maikel'la gidene kadar caminin gerçek adını bilmiyordum.. Hep Ortaköy Camii diye geçer ya; bi baktım camiye girerken "Mecidiye Camii" yazıyo girişinde.. Caminin mimarı yine Balyan ailesinden Nigoğos Balyan imiş; Bezmialem Camii'nin mimarı olan Garabet'in oğluymuş kendi.. Yani bilgiler doğru ise; babası Dolmabahçe'deki camiyle uğraşır iken, oğlu da Ortaköy'de bu cami ile meşgul imiş; malum iki cami de aynı senelerde yapılmış..
Ortaköy Camii'nin minare uçları, eşzamanlı yapılan Dolmabahçe Camii'nden farklı olarak barok tarzından esinlenerek yapılmış..

Yine muhteşem iç süslemeleriyle göz kamaştırıyor bu cami de; Maikel da ben de bayılıverdik zaten.. Barok camilerinin hepsinde olmayan en güzel özelliklerinden biri de çok aydınlık olmaları yukarda dediğim gibi.. Sanırım bu da Ortaköy Camii'ni o kadar çok sevmemizin nedenlerinden biriydi.. Demek babası ile oğlu aynı tarzı denemişler eş zamanlı yaptıkları camilerde: koocaman pencerelerle içeriyi aydınlık tutmak.. Caminin denize sıfır olması da ayrı bir güzellik..

Ortaköy ve Dolmabahçe camilerinde başka bir ortak özellik dikkatimi çekti; duvarlarında (mihrab üstü hariç) ve kubbede Kur'an hattı yazısı olmayışı..
Ortaköy camii kubbesi.. Herhalde şimdiye kadar gördüğüm en hoş barok kubbelerden.. Perdelerin arkasında bulutlu mavi gökyüzü motifleriyle süslü bir kubbe..

Ortaköy Camii'nde kocaman pencereler sayesinde aydınlık içyapı.. (Foto: Maikel Verouden)

Minberin yakından görünüşü.. Turuncumsu pek tatlı bir renkle bezenmiş sıradışı bir tasarım.. (Foto: Maikel Verouden)

Ortaköy kumpiri ile meşhur tabi.. 7 TL gibi birşey ödeyip koocaman bi kumpir yediydik biz de Maikel ile yeşil renkli H.İ.B kafenin terasında (açılımı "hizmet için buradayız" imiş :D )..

Hamidiye Camii (Yıldız, 1885)
Orijinal ismiyle Hamidiye, zamane ismiyle de Yıldız Camii, 1885'te isminden de anlaşılacağı üzre II. Abdülhamit tarafından yine yeni bir Balyan'a: Sarkis Balyan'a yaptırılmış. Bu Balyan da; Ortaköy Camii mimarı Nigoğos'un küçük kardeşi; Bezmialem Camii mimarı Garabet'in de oğlu oluyor (hadi tam olsun; Nusretiye Camii mimarı Krikor'un da torunu).. Hem Nigoğos, hem de Sarkis; Paris'te Ecole des Beaux Arts'ta mimarlık eğitimi görmüşler; yani Avrupa tahsilli mimarlar..

II. Abdülhamit de, Ortaköy Mecidiye Camii'ni yaptıran Abdülmecit'in oğlu; II. Mahmut & Bezmialem Valide Sultan çiftinin de torunu..

Sülale boyu mimarlar, sülale boyu hanedan üyelerine barok camiler yapadurmuşlar yani..

Neyse, biz camimize geri dönelim.. Dış mimarisi her yönüyle "ben barokum" diye bağırıyo zaten; alışılmışın dışında pembemsi bir renge boyalı dış cephe, büyük pencereler, düz kare yapının ortasına kondurulmuş tek kubbe, ince kısa minare ve farklı ucu... Aslında bu küp şeklindeki yapının ortasındaki tek kubbe; bana biraz da kilise mimarisini çağrıştırdı; ee mimar hristiyan olunca..

Caminin içine giriyoruz.. Aman Allahım! o nasıl kubbedir öyle! Masmavi, altın yıldızlarla döşeli! İnanın sanki kendinizi gökyüzünün hemen altında hissediyorsunuz..

Önceki iki camide göremediğimiz ve en son Nusretiye'de sülüs tarzında rastladığımız cami içi Kur'an hattı yazısı, Hamidiye'de Kufi olarak geri dönmüş.. Aslında bu da çok ilginç: normalde Kufi tarzı yazı (ki bayılırım geometrik estetiğine) Selçuklu & Memluklü dönemine ait bir yazıdır. Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak sülüs yazıyı görürüz hep.. Ama birden Osmanlı'nın neredeyse son camilerinden birinde kufi yazı tekrar geri dönüyor.. (iyi de oluyor bence)
Hamidiye Camii'nden altın renkli düz köşeli Kufi yazı hattı örnekleri.. Üst cami duvarının dört bir tarafı, ve kubbenin alt tarafı dairesel olarak kufi yazıyla çevrilmiş.. Doya doya baktım, doyamadım :)

Ve caminin içinden diğer fotoğraflar.. Caminin iç süslemelerinde de (bol altın rengi, iç tarafta boyanmamış süslenmemiş hiç bir yer kalmamış olması), bir kilise süslemesi çağrışımı hakim.. Tabi bence hiçbir sakıncası yok; böylece gerçekten benzeri olmayan bir cami içi ortaya çıkmış.
Ödülden'de verilen bilgiye göre iç sütunlar sedir ağacından yapılma.. O kadar güzel süslenmişler ki, ağaç olduklarını bile anlamıyor insan ilk anda..


Benim fotoğraflarda iyi çıkmadığı için buraya koymadım ama, caminin hünkar mahfilinin ahşap yapısı da çok hoş. Fotoğrafı Ödülden'de var; ve oradaki bilgiye göre, bu mahfili marangozluğuyla bilinen II. Abdülhamit kendisi yapmış cami için..

İstanbul'un diğer Barok Camileri
Benim aklıma gelenler:

  • Bu güzergahta Tophane'den sonra solda yamaç üzerinde yer alan Cihangir Camii. Ancak WowTurkey'deki muhabbete göre caminin içinde fotoğraf çekilmesine izin verilmiyormuş, ve cami sadece cemaatle namaz kılınırken açıkmış..
  • Kasımpaşa Camii, Kasımpaşa
  • Ayazma Camii, Üsküdar
  • (içine hiç girmedim ne yazık ki ama) Nuruosmaniye Camii, Çemberlitaş
  • Pertevniyal Valide Sultan Camii, Aksaray
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...