14 Ağustos 2013 Çarşamba

Prizren II: Şehri Gezip Tozmaca

Prizren ile ilgili genel bilgileri, Tılsımlı Osmanlı Türk Şehri Prizren'e Sevdalanmak başlığıyla vermiştim zaten bir önceki yazıda.. Şimdi sıra şehri ıncık cıncık gezmede, altını üstüne getirerek.

İki güzergah oluşturdum. Biri derenin kuzey tarafında genel olarak, diğeri de güneyde. Derenin/nehrin ismi Bistrica bu arada.

Birinci güzergah, otobüs terminalinden başlayıp, Sofra Restoran'da yemek molasıyla sona eriyor. İkinci güzergahımız ise, pılımızı pırtımızı Oltaş Pansiyon'a yerleştirdikten sonra başlayıp, Maraş'ta gezintiyle nihayete eriyor.

GÜZERGAH I: Mavi Güzergah (Terminal'den Sofra'ya)

Güzergahımızdaki en soldaki mavi raptiye otobüs terminali. Yani güzergahın başlangıç noktası. En sağdaki  çatal kaşık ise, Sofra Restoran, yani güzergahın bitişi.

 
Prizren Güzergah I'i daha büyük bir haritada görmek için tıklayın çekinmeyin :)


Evet, güzergahımızı adıım adım takip ediyoruz şimdi..

Namazgah: Otobüs terminalinin hemen karşısında şehrin en eski Osmanlı yapısı var: 1455 tarihli Namazgah. Halk arasında Kırık Cami diye biliniyor. Namazgah'ın kelime olarak ne olduğu Türkiye'de de pek bilinmiyor aslında; Trabzon'daki bir yayladaki büyük Namazgah, biraz da karadeniz zekasına atıfla alay ve espriyle paylaşılıyor orda burda. Hemen duruma el koyup açıklıyorum: Namazgah zaten üstü açık olan namaz kılınan yer demek. Prizren'deki namazgahın da Fatih 1455'te şehre geldiğinde inşa edildiği rivayet ediliyor.

Namazgahın anı defterinin bekçisi amca, zor anlaşılır türkçesiyle, kıblenin sağ tarafında kalan kısmın orjinal olduğunu söyledi bize. Sanırım yıkık dökük bir haldeymiş, sonra bizim Türk taburunun da katkılarıyla restore edilmiş. Aşağıdaki fotoğrafta köşedeki koyuca kısım orijinal olan yer.


De Rada caddesi boyunca yürüyoruz şimdi. Hedefte ilkin dereyi (Bistrica nehri yani) görmek, sonra da derenin öbür tarafında resmen göz kırpan sevimli Suzi Çelebi camisini ziyaret etmek var.

Suzi Çelebi Camii: Cami, ahşap kahverengi son cemaat yeriyle dıştan çok güzel gözüküyor. Sevimli, agucuk bugucuk bir hali var. Ancak içinde hiç bir orijinallik göremedim. Ha, nerdeyse tüm Balkan tarihi camilerinde olduğu gibi, arka avlusunda bakımsız bir mezarlığı var.

 Hemen Bistrica nehri kıyısındaki sevimli Suzi Çelebi Camii

Caminin hemen sağından sıcak bir enstantane
Görüldüğü üzre, caminin içinde tarihi özellik taşıyan birşey yok. Ancak çok aydınlık olması hasebiyle insanı rahatatan bir iç mekan.

Balkanlardaki tarihi camilerdeki tarihi mezarlıkların durumu hemen hemen aynı. Bizdekilere nazaran çok daha bakımsız, adeta kendi kaderine terkedilmiş vaziyette bir görüntüleri var. Suzi Çelebi camii avlusundakiler de istisna değildi.

Camilere namaz vakitleri civarında gitmek en mantıklısı, namaz sonrası imam camiyi kilitleyip gidiyo çünkü. Şanslıydık biz de. Namaz vaktine denk gelince Suzi Çelebi Camii'nin  27 yaşındaki Uludağ Üniversitesi İlahiyat mezunu arnavut müezzini/ikinci imamı Besim Hoca ile de tanıştık (Yaş sorulmaz olayı Türkiye'de var, burda değil, söyleyin bakim yaşınızı dediydi bize muhabbet ederken. Ben de onun yaşını ifşa ediyorum ahan burdan :) ). "Camiye bizim Osmangazi belediyesi de çok katkı yaptı" dedi. Dedim "nerden sizin oluyomuş Osmangazi belediyesi" :) "O kadar uzun Bursa'da kalınca ...." dedi gülerek Besim Hocam.

E esas bu Suzi Çelebi kimmiş sorusuna gelince, sanırım bir şair-seyyahmış. Osmanlı ordusuyla savaşlara da katılıp kitaplar yazmış. Bizim Evliya tarzı anladığım kadarıyla. Cami 1513 yılında yapılmış .


Caminin hemen karşısında, yani nehrin öbür tarafında ise, Eski Belediye Binası var. Yukarda fotoğrafı var. 19. yüzyıl yapımı. Okuduğum kaynağı birtürlü bulamadım ama, Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat 1910'larda Balkan gezisine çıkınca Prizren'e de uğramış, ve bu belediye binasının penceresinden halkı selamlamış. Böyle birşey okumuştum biyerlerde.

Cuma Camii / Levişka Kilisesi: Taa onüçüncü yüzyıla dayanan çook eski bir yapı bu. Fatih Sultan Mehmet 1455'te gelip Prizren'i fethedince, şehrin en büyük kilisesinde Cuma namazı kılıp ardından burayı camiye çevirmiş, gelenek olduğu üzre. İstanbul Ayasofya'da da benzer bi durum oldu malum. Cuma Camii diye biliniyormuş o zamanlarda, büyük ihtimal şehrin protokol camisi olarak kullanıldığından, büyüklüğü itibariyle. 1912 sonrasında Prizren Osmanlı'dan ayrıldıktan birkaç yıl sonra tekrar kiliseye çevrilmiş Sırplar tarafından, minaresi yıkılarak. Ama hala halk arasında Cuma Camii diye biliniyor bugün bile. Kilise olarak ismi de Levişka kilisesi. 1990 sonundaki Kosova bağımsızlık savaşı ardından bugün kullanıma kapalı. Ortodoks kilisesi olması hasebiyle, sırplarla olan gerginlikten kaynaklı sanırım. Kilise olarak da kullanılmıyor yani.


Buralarda bi yerde bi de saat kulesi var, beyaz renkli. Kule gözümüze çarptı, ama yanına gidemedik aceleden. Arkeoloji müzesi olarak kullanılıyormuş saat kulesinin alt tarafı. 
Kale civarında yürürken gözüme çarpan bir kapı.


Eski Prizren Konakları: Şimdicik, ileriye doğru gidip bir sonraki köprüden tekrar derenin öbür tarafına geçiyoruz. Amacımız, buralara serpiştirilmiş eski prizren konaklarını görmek.

Eski Prizren Konaklarından biri. Bu civarda birkaç tane daha var. 

Eski Prizren Evlerini görebileceğimiz diğer bir mekan da kalenin dibindeki Maraş yolu. Konu açılmışken, her ikisiyle ilgili fotoğrafları da paylaşayım burda. Yalnız farkları, Maraş yolundaki evlerin avlusu vs yok, ama burdaki evler konak tarzı, hepsinin avlusu var. Prizren-in-your-Pocket kitapçığında kapılarını çalıp evi gezmek için izin isteyebileceğimiz yazıyodu bu konaklara, ama çok zamanımız yoktu yapamadık öyle birşey. Zamanı olanlara duyrulur.
 Maraş yolundaki mütevazı Eski Prizren evleri..

Ha bu arada, aman da konak görüp napıcam demeyin, burdaki EN ÖNEMLİ amaç, bu bahaneyle şehrin sokaklarında dolaşıp, şehre aşinalık kazanmak, şehrin havasını solumak. Ara sokaklara dalmadan şehirler kendisini açmazlar konuklarına, kulağınıza küpe olsun :)

Saraçhane Camii & Halveti Tekkesi: Bu ikisi-bi-yerde yapı, alıp taaa 200-300 sene öncesinin zamanına götürüyo insanı. Resmen zamanda yolculuk.. Hele akşam hava karardıktan sonra giderseniz tekkenin avlusuna, resmen başka bi boyuta geçmiş gibi hissediyor insan. Akşam hava karardıktan sonra Tekkenin avlusuna gidin, ne demek istediğimi anlicaksınız, pişman da olmazsınız.

Tekkenin avlusunun bi girişinde Saraçhane Camii var, diğer girişi de taş köprü tarafından. Namaz vakti gitmediğimizden caminin içini göremedik, dıştan gayet sevimli derli toplu bi cami olarak gözüküyor. Esas ismi, Kukli Beg Camii imiş, ama civarında deri eşya, eyer takımı vs. işi yapan zanaatkarlar (saraç deniyor bu kimselere) olduğundan zamanında, Saraçhane Camii diye de biliniyor.
 Saraçhane Camii
Halveti tekkesi avlusundan bir görüntü. Kılıç ve yılan motifleri olan bir çeşme, taşlıklı avlu duvarları.. Tekke duvarlarının birinde de "hu" yazıyordu sade güzel bir hatla: üstte miniş fotoğraf.

Tekke, Halveti tekkesi. Prizren'de neredeyse adım başı tekke var zaten. Sinan Paşa Camii'nin arkasında Melami tekkesi var, Maraş'a giderken Saadi Tekkesi, Bayraklı Camii'nin ötesinde Kadiri tekkesi. Rufai tekkesi de varmış, daha merkeze uzak bir yerde. Anladığım kadarıyla, Cumhuriyet'le birlikte Türkiye'de tekkeler kapatılmış, ama balkanlarda varlıklarını aynen devam ettirmişler böyle bir yasakla karşılaşmadan. O yüzden böyle Prizren'in her bi tarafına serpiştirilmiş farklı dergahlar hala mevcut, tarihi binalarıyla. Şehrin Osmanlı havasını pekiştiriyorlar bu halleriyle. Bu arada, bizim girmeye fırsatımız olmadı ama Halveti tekkesinin içine girilebiliyor, bi dahaki sefere giricem inşallah, merak ettim.

Gazi Mehmet Paşa Hamamı: Tekkenin az ilerisindeki ana caddede (şehrin en yüksek binalarından olan bi otelin yanından da geçen) Gazi Mehmet Paşa Hamamı, veya benim ağzıma yapışan ifadeyle çifte hamamlar var. Çifte hamamlar diyorum, çünkü iki kubbeli; yani iki hamam yanyana; biri erkekler biri kadınlar için. Halbuki genelde tarihi hamamlar tek olur, bazı günler erkekler, bazı günler kadınlar kullanır.

Hamam kompleks olarak dışardan gerçekten çok güzel görünüyor. Tam fotoğraflık. Ama ziyarete vs açık değil, içini görme şansı yok yani.

Arasta Camii Minaresi: Hemen karşıda, öyle tek başına kalakalmış bir minare var. Bana Kilis'teki  Mehmet Paşa Camii minaresini hatırlattı. Caminin kapalı bir çarşısı (yani arastası) varmış zamanında. Epey kocaman bir kompleks yani. 1960'larda komünist rejim buraya yeni bir bina yapmak isteyince camiyi yıkmış, minaresini bırakmış. .
Arasta Camii'nin günümüze yadigar kalan minaresi. İlerde tepede de tarihi kale.

Sofra Restoran: Gazi Mehmet Paşa Hamamı'nın taş çatlasa 50 metre ilersinde cadde üstünde Sofra restoran. Girişi biraz küçük, biz ıskaladık bi kere Ümit'le. Dikkatli dikkatli bakarak geçmeliymişiz yani. Sahipleri Prizren türkü Şener ve Muammer abiler, ilk yazıda bahsetmiştim. Yemeklerimizi burda yiyoruz, üstüne de Trileçe (Trileqe) tatlısı yemeyi unutmuyoruz. Facebook sayfaları burada.
Sofra Restoran'ın arka taraftaki bahçesi. Yazın gittiğimizde burda yemiştik yemeğimizi sakin sakin.

Böylece, Otobüs terminalinden başladığımız birinci güzergahımızı sonlandırmış oluyoruz.


GÜZERGAH II: Turuncu Güzergah (Oltaş'tan Maraş'a)

Güzergahımız, Oltaş Pansiyon'a yerleştikten sonra başlıyor; hemen yanıbaşındaki katolik katedrali'nden. Sonra şehrin göbeği Şadırvan'dan geçerek Maraş'ta yürüyüşle son buluyor.


Güzergah II'yi (Kırmızı Güzergah) daha büyük bir haritada görmek için tıklayınız buraya. Başlangıç noktası, sarı ev, yani Oltaş Pansiyonu.


Sarı ev, kalacağımız Oltaş pansiyon. İlk yazıda anlattım detaylı zaten. Buranın şöyle ilginç bir özelliği var; adım başı yerde üç ayrı dinin mabedi var: Hemen pansiyonun arkasında bir küçük eski cami var. Az ilerde Katolik kilisesi kocaman. Aşağıda da Ortodoks kilisesi. Yani Osmanlı hoşgörüsünün çok açık bir göstergesini görüyoruz böylelikle.

Yardımcı Bayan Katolik Katedrali: Tekrar hatırlatayım; ortodoks olanlar sırplar. Ülkedeki katolikler ise arnavut. Dolayısıyla ülkenin %90'ını oluşturan müslüman arnavutların katoliklerle bir problemi yok, aynı millet, aynı dil çünkü. Problem ortodoks olan sırplarla. Bu nedenle katolik kiliseleri rahat rahat faaliyet göstermekteyken, ülkedeki ortodoks kiliseleri sırplarla yapılan savaşın da etkisiyle biraz baskı altında.

Bu Yardımcı Bayan Katedrali (Lady Helper Church) 1870'lerde yapılmış. İki gidişimde de fotoğrafını çekmemişim. Üçüncüde çekip buraya koyucam inşallah.

Aziz Yorgos (St. George) Ortodoks Katedrali: Bizim İstanbul ağzıyla söylersek de, Aya Yorgi kilisesi diyebileceğimiz bu ortodoks kilisesi aslında Şadırvan meydanına pek yakın. Sırplarla savaş sırasında zarar görmüş. Sonra restore edilmiş. Şimdi ziyarete kapalı genelde, ama ibadet amaçlı aktif sanırım.
 15.yy yapısı Ortodoks Katedrali
Ortodoks Katedralinin Önünden Şadırvan meydanı yönüne bir bakış.

Melami Tekkesi: Arka sokaklarda kalmış hissi veren, Ortodoks kilisesinin karşısındaki sokakta kalan bu tekke hakkında hiçbirşey bilmiyorum doğrusu. Şunu söyleyeyim; anladığım kadarıyla şehirdeki farklı tarikatlerin islam anlayışları da farklı. Bazıları daha sünni islama yakınken bazıları daha bektaşi tarzı,daha esnek islam anlayışı olan tarikatler sanırım. Melami tarikati bunlardan hangisine denk geliyor bilmiyorum ama.
Mütevazı binasıyla Melami Tekkesi

Şadırvan: Evet meşhuuuur şadırvan. Minicik birşey, ama şarıııl şarıl suyuyla özellikle yaz günlerinde, yaz akşamlarında herkesin biricik durağı şadırvan. Meydanın (Sheshi Shadervan'ın) tam ortasında.
Yaz gecesi şadırvanda susuzluğunu giderenler. Arkada Sinan Paşa Camii minaresi.

Sinan Paşa Camii: Bu cami buranın merkez camisi. Bizdeki şehirlerin ulucamileri gibi birşey. Hemen Şadırvan Meydanının orda zaten. 1600'lerde yapılmış. Birkaç yıl önce TİKA aracılığıyla restore edilmiş.

 Cami, yerden yaklaşık 2-3 metre yükseklikte inşa edilmiş. 

Caminin imamı Türkiye'denmiş. Yardımcı imam/müezzinlik görevini de cami önünde hediyelik eşya satan Arnavut Ali kardeş yapıyor. Ümit'le beraber biraz sohbet ettik Ali'yle. Hemen her Prizren'li gibi gayet iyi türkçe konuşuyor. Hala Ümit'le telefonda konuşurken bazen, Prizren bahsi açıldığında, "hiç unutmuyorum, 250 avro maaşı olduğunu söylemişti, nasıl geçiniyor o maaşla, yazık" der Ümit. Ali'nin Kuran okuyuşu inanılmaz! Dini eğitimini Katar'da aldığını söyledi. Kıldırdığı yatsı namazından sonra, Ümit'le birbirimize dönüp, "sırf bu Kur'an okuyuşunu dinlemek için tekrar Prizren'e gelinir" dedik birbirimize. İnsanı alıp ötelere götürüyor.

Caminin iç süslemeleri de güzeldi, değişikti bu arada. Cami yapılırken, içindeki sütunlardan bazıları yakınlarda yer alan yıkıntı bir ortodoks manastırından alınmış. Anadolu'yu gezdiğimde tarihi camilerin çoğunda görmüştüm benzer durumu.
 Cami iç nakışlarında karpuz motifleri ve canlı renkler.





Taş Köprü: Bistriça ırmağı üzerindeki taş köprü onbeşinci yüzyıla dayanıyor. Üç kemerli olarak yapılmış. Gelgelelim 1970'lerdeki bir sel köprüyü yıkıvermiş. Prizren'liler köprüye çok değer verdiğinden hemen restorasyon çalışmalarına başlanmış, ve 1982 yılında bugünkü haliyle tekrar faaliyete geçmiş taş köprü.
Taş köprü. Arkada Sinan Paşa Camii.

Bayraklı Camii & Prizren Birliği Binası: Geniş avlusu olan, nehrin öbür tarafında kalan bir Osmanlı camisi. Epeycene geniiş bir avlusu var. 1560'larda yapılmış. Gazi Mehmet Paşa Camii diye de biliniyor. Çifte Hamamların da ismi aynıydı hatırlarsanız. 

Caminin kütüphanesi ve medresesi, 1878-1881 yılları arasında faaliyet gösteren Prizren Birliği (League of Prizren) binası olarak kullanılmış anladığım kadarıyla. Bugün de bu binalar Prizren Birliği müzesine dönüştürülmüş. 1 Avro'ya içi gezilebiliyor binanın. Üstelik türkçe olarak da anlatıyor bir görevli. Şemseddin Sami (Sami Fraşeri) ismi ön planda olan isimlerden burada göreceğiniz üzre. Hatırlayalım edebiyat derslerinden: kendisi ilk türkçe roman Taaşşuk-i Talat ve Fitnat'ın yazarıdır. Hatta Priştina'da Sami Fraşeri Lisesi, caddesi vs. gibi birsürü yer vardı. Sami Fraşeri veya Şemseddin Sami, aynı zamanda bizim meşhur Ali Sami Yen'in babası. Arnavut bağımsızlığındaki rolünden dolayı mezarının Arnavutluk'a taşınmasını istiyor arnavutlar diye duymuştum. İlk Arnavutça sözlüğü yazan kişi kendisi.

Nedir bu Prizren Birliği? 1878'de tüm Osmanlı altında yaşayan bölgedeki arnavutlar (Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Sırbistan, Karadağ bölgelerinde yaşayanlar) bir araya gelip kurmuşlar Prizren Birliği'ni. Amaç, dış tehlikelere karşı bir birlik oluşturmak. Milliyetçi bir birlik, ama ilk başlarda Osmanlı yönetimi desteklemiş. Sonrasında, bağımsızlık yanlısı görüşleri belirginleşince 1881'de ortadan kaldırmış Osmanlı. Ama ilk arnavut milliyetçiliğinin ortaya çıkışını göstermesi açısından önem taşıyor Arnavutlarca.

Caminin ve birliğin  resmi yok ne yazık ki elimde, fotoğraf makinemin şarjının bittiği bir zamana denk geldi :(.

Eski Değirmen & Maksut Paşa Camii & Saadi Tekkesi & Koca Çınar: Evet dördü bi yerde. Derenin yine Şadırvan tarafından, kalenin dibinden yürüyerek ilk önce Shqiptare caddesindeki (Vatrat Shqiptare, arnavutçasıyla) eski prizren evlerininin önünden geçiyoruz, yukarıda bahsettim. Burda oturulabilecek çok hoş kafe tarzı mekanlar var. Azıcık daha yürüyünce, Maraş'a gelmiş oluyoruz

Eski Değirmen. Bugün kafe olarak işletiliyor. Çay içelim diye girdik, bizim Sadri abi ile Tasip'in kahvesindeki çaylardan buluruz diye umarak. Yok, burası modern takılıyor, türk osmanlı tarzı değil. Sallama çay vardı bi tek. Ama atmosfer olarak güzel.

Maraş, değirmen itibariyle başlıyo aslında. Tam tadına varmak için, Maksut Paşa Camii'ni geçip dere boyunca yürümek gerek, kah koca dağlara kah şarıldayan dereye bakarak. Dere çağıldasın diye dereye özel bentler yapmışlar, su sesleri arasında bi yürüyüş. Çok keyifli. Hemen burada 500-600 yıllık koca bir çınar da var. Cami önünde kavrulmuş kestane satan yaşlı bi amca vardı gecenin karanlığında.. Atmosfer çok hoş yani.
Maraş gezinti yolu üzerindeki Saadi tekkesi. İçine de girip baktık, mumlar filan yakılmış.. Değişik bir havası var yarı ıssız.

Aslında çok güzeldi bu maraş bölgesi, yürüyüş yolları vs, ama hiç fotoğrafım yok ne yazık ki şimdilik. Üçüncü gezi sonrasında telafi edicem inşallah.

GÜZERGAH III: Kale

Her bir yeri gezdik, bi tek kaldı tarihi kale.

Kaleye Sinan Paşa Camii'nin arka tarafından bi yerden çıkılıyor. 15 dakikalık bir yürüyüş, ve Prizren ayaklarınızın altında. Önceki yazıda kaleden şehrin görünüşünü vermiştim zaten, ayrıca kalenin şehirden görünüşünü de. Kaleye çıkış yolu çok keyifli. Çıkarken aynı zamanda bağımsızlık öncesinde sırpların yaşadığı şimdi terkedilmiş virane evleri de görüyorsunuz. Ayrıca iki küçük kilise var tepe üzerinde.

Elimdeki fotoğraflardan hiçbirini beğenmediğim için koymuyorum. Kale güzergahının ayrıntılı adım adım fotoğrafları için Mehmet'in Deli Yazılar'ına bakasınız buradan.
Kaleden, şehre değil de diğer tarafa doğru bakıldığında görülen manzara. Mart ayındaki gezimden. Karlı dağlar o yüzden.

Bu arada, kalenin arkasından da trekking'le maraş'a inilebilir. Ancak çok dolambaçlı bir yolu varmış ordan, öyle dediler. Bir saate anca inersiniz dediler. Trekking meraklılarına duyurulur.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...